A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Türk dış politikası açısından Orta Doğu’daki değişim rüzgarlarının uzun dönemde nasıl sonuçlar doğuracağını kestirmek zor. Kısa vadede de bizleri sevindirecek sonuçlar doğurduğunu söylemek kolay gözükmüyor. Belki Mısır’da Mübarek’in gitmesi, yerini Müslüman Kardeşlerin alması; Tunus’ta AKP’nin fikri akrabası bir partinin iktidara gelmesi hükümetimizin hoşuna gidebilir, ancak diğer gelişmelere bakılınca, durum pek parlak değil. Libya’da Kaddafi dönemindeki konumumuzu kazanma gayretindeyiz ama kazandığımızı söylemek için vakit erken. Üstelik Libya’daki otorite boşluğu nedeniyle Mali karıştı; uluslararası müdahale tasarlanıyor. Başka nereleri karışır, bilemiyoruz. Bahreyn hareketlendi, Suudi kuvvetleri bastırdı. Yemen’de barış kurulamıyor. Şimdi de Ürdün’de huzursuzluktan söz ediliyor. Türkiye’yi en fazla meşgul eden Suriye. Ülkemiz acele bir değerlendirmeyle, Esat’ın kısa sürede gideceğini zannetti; yönetimle köprüleri attı. Esat’ın yönetimini sürdüremeyeceği bekleniyor, ama ne zaman gideceği, giderken neler yapabileceği bilinmiyor. En korkutucu senaryolardan biri ümitsizliğe düşen liderin elindeki biyolojik-kimyevi silahları kuralsızca kullanması, muhalefeti destekleyen herkes batsın düşüncesiyle Türkiye’nin hudut bölgelerini veya önemli şehirlerini hedeflerine katmasıdır. Bu olasılığın yarattığı endişe, ülkemizi NATO’dan hududa Patriot füzelerinin yerleştirilmesini istemeye yönlendirmiştir. Patriotlar üç NATO ülkesinde bulunuyor: Amerika, Almanya ve Hollanda. Türkiye’ye konuşlandırılacak bataryaların Avrupa’dan gelmesi doğal, öyle de olacak. Ancak, Almanya NATO çerçevesinde yapılacak işbirliğinde en fazla zorluk çıkaran ülkedir. Soğuk Savaş döneminde NATO Federal Almanya’nın savunmasına endekslenmişti. Federal Cumhuriyet içinde de güvenlik konusunda bir tartışma bulunmuyordu. Soğuk Savaş sona erip Almanyalar birleşince, yeni Almanya’nın Doğu’dan kaynaklanan güvenlik sorunu kalmadı. NATO ise, kuruluşu aşamasında öngörülen merkezi Avrupa’da konvansiyonel savaş veya üyelere yönelecek nükleer saldırıya hazır olmak yerine kendi savunma bölgesi dışında terörle, iç savaşlarla mücadeleye yöneldi. Özetlediğim durum Almanya için ciddi bir sıkıntı kaynağıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı dolayısıyla dünyayı sürüklediği felaketin etkisiyle bu ülke askeri gücünü ülke sınırları dışında kullanmak konusunda genelde isteksiz davranmaktadır. Böyle taleplerle karşılaşmayı da istememektedir. Afganistan’a asker gönderirken çok mütereddit davranmıştır. Son olarak Libya’daki NATO müdahalesini desteklemekten uzak durmuştur. Böyle bir ortamda Türkiye’nin Patriot talebine olumlu cevap vermesi de kolay olmamıştır. Olumsuz davranmasının İttifak’ta açacağı derin güvenlik bunalımı muhtemelen Amerika tarafından kendisine hatırlatılmıştır. Bu durum karşısında Merkel Hükümeti talebi kabullenmiş fakat hukuki bir mecburiyet olmasa da, Alman bataryalarının Suriye sınırımızda konuşlandırılması için ülkesinin parlamentosunun onayını almayı benimsemiştir. Kararın Bundestag’dan geçmesinde bir sorun beklenmemektedir. Daha yaygın bir mutabakat sağlanacak, ayrıca Patriotların daha kapsamlı bir müdahalenin ilk adımını oluşturamayacağı vurgulanacaktır. Türkiye’nin NATO-AB işbirliğini zorlaştıran haklı tutumunu yumuşatması istenirse de, şaşmamalıyız. Patriot serüveni Batı İttifakı’nın ülkemizin güvenliği açısından taşıdığı önemi bize tekrar hatırlatmış, Orta Doğu’daki girişimlerimizde daha ihtiyatlı olmanın önemini göstermiştir.