A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Geçen hafta, CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu, Başbakanımızın eleştirilerini yanıtlarken, partisinin demokratik bir parti olduğuna, içinden farklı sesler yükselmesinin olağanlığına işaret etti. AKP’nin otoriter liderinin demokrasi sürecini yadırgayabileceğini ama bunun demokrasiyle yönetilen partilerde yaşamın gereği olduğunu söyledi. İktidar partimizde parti içi demokrasinin işlerliği tartışmalıdır. Milletvekillerinin adaylığına Başbakanımız karar vermektedir. Kendisinin istemediği bir kişinin seçilme imkanı yoktur. Başbakanımız adayları belirlerken onların parti içindeki konumunu, gücünü, üyeler katındaki desteğini hesaba katmaktadır. Yine de, örneğin, aday gösterilmemesi düşünülemeyecek olan Bülent Arınç gibi bir lideri, kendi seçim bölgesi olan ve siyasi gücünün önemli bir kaynağı olan Manisa’dan ayırarak Bursa’dan aday gösterebilmiş, onu tabanından uzaklaştırmıştır. Bunu yaparken “sen gücünle Bursa’yı kazanmamıza destek ol,” türünden sözlerle iltifatını esirgemeyerek, itirazı zorlaştırmıştır. Parti grup toplantıları ancak başbakanı övenlerin söz alabileceği, parti politikalarının tartışılmadığı, milletvekillerinin liderlerine bağlılıklarını belirttikleri toplantılardır. Eleştiri söz konusu değildir. Geriye meşhur Kızılcahamam toplantıları kalıyor. Bu toplantılardan dışa yansıyan izlenim, milletvekillerinin bakanlara ilişkin şikayetlerini dile getirdikleri merkezindedir. Başbakan tarafından belirlenen parti politikasının eleştirilmesi gündemde yoktur. Görüşmelerde milletvekilleri bakanların taleplerine yeterli ilgi göstermediklerinden yakınmakta, başbakan da bakanları sorgulamakta, milletvekillerini üzmemelerini telkin etmektedir. Ana muhalefetimizde de parti içi demokrasinin ne derecede işlediği pek belli değil. Şurası aşikar ki, parti içinde muhtelif kafalardan muhtelif sesler çıkmakta, partinin içinde yapılması daha makul olan tartışmalar kamuoyu önünde cereyan etmektedir. Hatta partisi adına parlamentoda konuşma yapan kişiler bile, genel başkanlarının açıkladıklarından hayli uzak düşen görüşleri dile getirmekte, bilahare sözlerinin yanlış anlaşıldığı, kötü niyetli yorumlarla saptırıldığı mazeretleriyle ihtilafları örtmeğe çalışmaktadır. Acaba karşımızda bir parti içi demokrasi tezahürü mü vardır, yoksa parti yönünü belirlemekte güçlük yaratan bir kafa karışıklığı ile mi karşı karşıyadır? Soruyu cevaplamak için parti içi demokrasiden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmamız gerekiyor. Benim anladığım kadarıyla, parti içi demokrasi, partinin her katmanında, üyelerin görüşlerini ve eleştirilerini serbestçe ifade edebilme, parti politikasını etkileyebilme şansına sahip olmalarıdır. Bunun tabii tamamlayıcısı kişilerin görüşlerini ifade etmekten dolayı cezalandırılmayı beklememeleridir. Bu özgürlüğün sınırları olduğunu da hatırlamak uygun olur. Bir kere tartışma yeri partinin “içidir,” parlamento gibi yerler değil. İkinci olarak, partinin temel felsefesini inkar eden görüşlerin ifadesi yaptırım getirebilir. Örneğin, sosyal demokrat bir partinin üyesi ırkçılığı savunamaz. Savunursa, partiden ihracı normaldir. Böyle bir durumda sorun düşüncesinin ifade edilememesi değildir, düşüncenin sosyal demokrasi bağdaşamayacağıdır. Ana muhalefet partimizde parti içi demokrasi iktidar partisinden belki daha iyi işliyordur ama partinin kamuoyu önünde sergilediği fikir farkları, demokrasi tezahüründen çok parti içinde temel fikirlerde uyumsuzluğu göstermekte, zarar vermektedir. Halbuki ülkede muhalefete şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.