A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Türkiye’de cumhurbaşkanı seçimi konusu son yıllarda beraberinde hep bir başkanlık sistemi tartışması getiriyor. Sorun basit. Cumhurbaşkanlığı boşalınca, o devirde başbakan kimse, cumhurbaşkanı olmak istiyor çünkü sistemdeki en yüksek görev cumhurbaşkanlığı. Ancak, görevin şeref yönü fazla olsa da yetkileri sınırlı. Cumhurbaşkanı sembol düzeyinde yürütmenin başı, icra gücüyse hükümette. Başbakanın icra yetkileriyle donatılmış cumhurbaşkanı olmanın yolu başkanlık sistemini tartışmaya açmaktan, sistemi bu yönde değiştirmekten geçiyor. Dikkat ederseniz, karşımızda ülkenin durumundan veya seçmenden kaynaklanan bir sorun yok, yüksek şahsiyetlerin siyasi kariyerlerini ilerletmek derdi var. Meseleyi kişisel siyasi ihtiyaçları gidermek diye vazetmek biraz ayıp olacağından, memleketin ihtiyaçlarına en iyi cevap verecek sistemin başkanlık olduğu ileri sürülüyor. Hatta, sanki böyle bir hak yokmuş gibi, “halkımızın bu sistemi tartışmaya hakkı vardır,” deniliyor. Başkanlık sistemi daha demokratikmiş, istikrar getirirmiş türünden iddialar ortaya atılıyor. Başkanlık sistemi tartışmalarını izlediğiniz zaman, tartışan kişilerin genellikle mantık eksersizleri yaptığı görülüyor. Bu faydalıdır, mantık düzeyinde kusurları olan bir sistemin, uygulamada sorunlarla karşılaşması muhtemeldir. Lakin, teoride uygun gözüken bir yapının uygulamada başarıyla işlemeyebileceği, bekleneni vermeyebileceği de bilinmektedir. Uygulamaya ilişkin bilgi sahibi olmak lazım. Ne mutlu ki, konu başkanlık sistemi olduğunda karşımızda Amerika gibi kocaman bir örnek var. Amerikan başkanlık sisteminin başarıyla işlediği düşünülüyor, tartışmalarda da sık sık bu sistem övülüyor. Amerikan sisteminin meziyetlerini savunanlar, sistemin içinde yer aldığı toplum, tarihi birikim, kültür, siyasal yapı gibi unsurlar üzerinde durmuyorlar. O zaman tartışma mantık düzeyiyle sınırlı kalıyor, skolastik görünüm kazanıyor. Halbuki, Amerikan sisteminin işlemesini anlamak için sadece kurala ve yapıya değil işleyişine inmek gerek. Sanıyorum, başkanlık sistemini savunanlar Amerikan başkanının yetkilerinin fiiliyatta ne kadar sınırlı olduğunu, yapması gereken çoğu işinde Kongre’nin desteğini sağlaması gerektiğini unutuyorlar. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Şu anda gelecek yılbaşında Amerika’nın bir süre bütçesiz kalacağına kesin gözüyle bakılıyor. Nedeni Cumhuriyetçilerin bütçe açıklarını vergi artırmadan sadece sağlanacak tasarruflarla kapatmakta ısrar etmeleri. Washington politikasını değerlendiren iki uzman (biri Cumhuriyetçilere yakın) kısa süre önce hazırladıkları bir raporda Cumhuriyetçilerin uzlaşmaya değer vermeyen bir dogmatizme yöneldiklerine, böylece Amerikan siyasetinin çözüm üretme kabiliyetini yitirmekte olduğuna işaret ettiler. İşte size yazılı olmayan ve uzlaşma kültürünün mevcudiyetini varsayan bir kural. Kültür aşınınca sistem sıkıntıya giriyor. Ülkemizde uzlaşma kültürünün geçerliliği üzerinde bilmem bir şey söylemeye gerek var mı? Amerikan sistemi geçmişte birçok Latin Amerikan ülkesine aktarıldı, o ortamlarda hep diktatörlükler oluştu. Bizim ileri demokrasimizde ne sonuç verir bilemem ama başkanlık sistemini tartışırken, skolastik iddalaşmalardan kaçınmak, sistemin tarihi, sosyolojik, siyasi temellerini anlamaya çalışmak gerekiyor. Yoksa, başkanlık kuralım derken daha otoriter bir sistemin temellerini atabiliriz.