TÜRK TİPİ DEMOKRASİ BU ZİHNİYETE GÖRE GELİŞİYOR!
Başımdan öğrencilik yıllarımda geçen hikayeyi bir vade önce bu sütünlarda aktarmıştım ama aradan geçen zaman içinde hafızalarda bıraktığı izler muhtemelen silinmiştir. Hatırlatayım. Birleşik Devletler’deki öğrencilik yıllarımda öğrenci derneklerinde faal roller üstlendim. Gittiğim ilk üniversitede iki dönem öğrenci meclisine seçildikten sonra, yüksek lisans için New York’a gidince, oradaki Türk öğrenci derneğinin genel sekreteri oldum. Göreve geldiğim genel kurul sonrasında, sonuçları mutlaka bir yere bildirmem gerektiğini düşünüyordum. Bu konuda tereddüdüm olmadığı için başladım doğru mercii aramaya. Üniversite makamlarına danıştım, sorumu anlamadılar. Israr edince, New York Eyaleti Kurumlar Kayıt Bürosu’na başvurabileceğimi söylediler. Genel kurul evrakını havi dosyayı, üstüne bir yazı ekleyip gönderdim. Bir hafta sonra iade edildi. Ekteki mektupta büronun şirket kayıtlarını tuttuğu, öğrenci dernekleri için böyle bir zorunluluk olmadığı, üniversitemin kuralları varsa, onu üniversite yetkililerinden öğrenebileceğim bildiriliyordu. Ancak o zaman, demokratik bir toplumda herhangi bir resmi kurumun iznine ve denetimine tabi olmadan dernek kurulabileceğini ve faaliyetini yürütebileceğini anladım.
Yurt dışındaki öğrenciliğim on altı gibi çok genç bir yaşta başlamıştı. Dışarıya gitmeden yatılı bir okulda okumuş ve dernek deneyimim olmamıştı. Yine de, o yaşa gelinceye kadar çevreden gördüklerimi nasıl algılamışsam, mutlaka devlete bilgi vermem gerektiğini düşünüyor, bunu tabii buluyordum. Bu tutumun ve anlayışın benimle sınırlı olmadığı kesin. Dernek belki Amerika’da idi ama tüm üyeleri Türk’tü. İster genel kurul ister yönetim kurulunda olsun, üyeler Cemiyetler Kanunu’ndan söz eder, yapacağımız işlerin bu yasaya uygun olması gerektiğini ileri sürerlerdi. İhtilaf çıkacak olsa, herkes tutumunu kanunun maddelerine dayandırır, başkalarının istediklerinin kanuna aykırı olduğunu iddia ederdi. Hepimiz öyle şartlanmıştık ki, örgütlenmenin tabii hakkımız olduğunu, devletin bunu kolaylaştırmak ve güvence altına almaktan başka bir görevi olmadığını aklımıza bile getiremezdik.
Gençlik hikayelerimi anlatarak sizleri sıkmak istemem ama eski günleri neden anımsadığımı açıklamama izin veriniz. Pek istekli olduğumuzdan emin olmasam da, evrensel bir demokratikleşme baskısı ve Avrupa Birliği üyeliğine
adaylığın gereği olarak bireysel özgürlükleri genişletmeye çabalıyoruz. Bu çerçevede derneklerle ilgili mevzuatta değişiklikler yapıldı. Örneğin, derneklerle ilgili işleri artık emniyet değil, İl Dernekler Müdürlüğü yürütüyor. Eğer uygulamayı izlemiyorsanız, “güzel bir değişiklik olmuş, artık dernekler bir güvenlik sorunu değil, bir sivil toplum olgusu olarak görülmeye başlanmış,” diyebilirsiniz. Bu tür sonuçlara varmak için acele etmemenizi tavsiye ederim. Sizi temin ederim ki, devletimiz güçlüdür, dernekleri her zaman yaptığı gibi zaptı rapt altına almak için elinden geleni yapmakta, derneklerde uçan kuştan haberdar olmak istemektedir.
Bilmiyor olabilirsiniz, derneklerimiz her yıl devlete beyanname vermek zorundadır. Beyanname deyip de küçümsemeyin, yirmi sayfa civarı bir belge. Bu evrakı vermekte kusur eden bir kuruluşun yetkilisine verilen ceza, sanılabileceği gibi, sembolik olmaktan uzak, 600 liraya yakın; yani net asgari ücretin bir buçuk katı. Anlaşılıyor ki, dernekte yöneticilik yapmak için hin-i hacette kullanılmak üzere cebinizde bir miktar paranız olmalı, Bu işler züğürt değil, zengin işi. Derneğiniz genel kurul mu yaptı, bütün zabıtları, imza listelerini müdürlüğe teslim edeceksiniz. Yönetime gelenler yedekleri ile birlikte bildirilecek. Üstelik bildirim formu ne kadar okunaklı olursa olsun elle doldurulamaz, mutlaka bilgisayar çıktısı biçiminde olacakmış (Bilebildiğim kadar bu talep kanuna aykırıdır ama işinin görülmesini istiyorsan gel de bunu yetkililere ifade etme cüretini göster!). Bir kısım memur (belki de eski cemiyetler masalarından yeni göreve intikal eden zevat olabilir) vatandaşın örgütlenme hakkının kendisine devlet tarafından bahşedilen bir cömertlik olduğunu düşündüğünden, vatandaş işini takip ederken emredici, hükmedici tutumunu koruyor.
Ben devletin dernek hayatını neden bu kadar yakından izlemek ve düzenlemek mecburiyetinde olduğunu anlayabilmiş değilim. Her dernek kendi işlerini kendisi düzenlese, karışmasa ne olur, ne gibi zorluklar ortaya çıkar? Ben söyleyeyim, hiçbir sorun çıkmaz. Devlet bilgi istiyorsa anket yapar, bilgi toplar. Derneklerin iktisadi işletmeleri ve faaliyetleri varsa, zaten vergi bakımından denetlenirler. Dernek yönetiminde sorunlar çıkarsa, yargı yolu açıktır. Bir dernek güvenlik sorunu yaratıyorsa, devletin bu işleri takip eden kurumları var.