DERT EVRENSEL AMA BİZDEKİ GİBİ HAD SAFHADA DEĞİL?
Prof.Dr.A.İlterTURAN
siyaset penceresi
Okyanus ötesi seyahatlere gittiğiniz zaman uyku sisteminiz bozulur, gecenin olmadık saatinde uyanırsınız. Yorgun olduğunuzdan okumak kolay değildir. En kolayı televizyon. Garip saatlerde karşınıza garip programlar çıkar. Birkaç yıl önceydi. New York’ta gecenin ikisinde televizyonu açtım. Bir tele-papaz vaaz veriyor. Tanrı’nın buyruğuna uymayanların, İsa’nın yolundan ayrılanları cehennem yolcusu olduklarını anlatıyor. Devam ediyor: “Dün gece rüyamda Hazreti İsa’yı gördüm. Onun yolunda hizmete devam etmemi istedi. Müminlerden destek iste, sana yardım ederler, dedi. Şimdi sizlerden ekranda yazılı banka hesabına onar dolar göndermenizi istiyorum ki bu hizmeti sürdürebilelim.“ Bu türden vaizlerin çoğu dini bilgileri sınırlı, şaklaban hatiplerdir. Arada sırada gazetelere düşerler. Ya uyuşturucu alırken yakalanmışlardır, ya inanılmaz lüks içinde yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Bazen güzel hanımlarla, kendilerinden hayli genç kızlarla karmaşık gönül ilişkileri yaşadıkları da olur. Böyle durumlarda iki husus dikkati çeker. İlkin, hazretlerin müminlere tavsiye ettikleri hayatla kendi yaşadıkları arasında ahlaki benzerlik yoktur. İkinci olarak, Tanrı’ya hizmet için toplanan paralar, amaca aykırı olarak bir hayli dünveyi nitelikte işler için kullanılmakta, müminler dolandırılmaktadır.
Dünyanın her yerinde, yetişmeleri eksik, olanakları dar insanlar huzur bulmak için kendilerine öbür dünyada kurtuluş vaad eden insanların peşinden gitmeye hazırdırlar. Çoğunluğu saf ve iyiniyetli olan böyle bir kitle, dolandırıcılar için de cazip bir hedef teşkil eder. Kolay kandırılan, kandırıldığı kendisine söylendiği zaman buna inanmak istemeyen, bir dolandırıcıdan kurtulunca hemen bir diğerinin peşine kolayca düşecek kadar yaşananlardan ders almayanları korumak pek kolay değildir. Kendilerini aldatanları korurlar, bilgi vermezler, şikayetçi olmazlar. Dolandırıcılar ise, dramatik konuşmalarla, arada sırada giriştikleri cömertlik jestleriyle, peşlerinden koşanları büyülemeye devam eder.
Halkın iyi niyetini kendi çıkarına alet edenlere karşı kime güvenilebilir? Kamu otoritesi akla geliyorsa da, onun da sınırı vardır. Doğal olarak bir kısım siyasi bu işlere karşıdır. Mücadele eder. Diğer bir kısım siyaset adamıysa dolandırıcı vaizlere yanaşarak, seçimi kazanmak için onların desteğini almaya çalışır. Kimi siyasi seçim kampanyasına dolandırıcının cömertçe katkıda bulunmasını bekler. Dolandırıcı vaizler tek başına hareket etmezler, her biri kendi operasyonunun yürütecek birer örgüt kurmuştur. Bu işten geçim sağlayanlar koalisyonlar oluşturur, lobiler kurar, hem kamuoyunu, hem yöneticileri etki altına alır. İşlerine müdahale edilirse, devletin özel alana, dinsel inançlara karıştığını ilan eder, şikayetdar olurlar.
Bunlara rağmen, arada sırada güvenlik birimleri veya basın dolandırıcıları suçüstü yakalayıp teşhir eder. Aralarında kavga edip, sırları ortaya döktükleri de olur. İş yargıya intikal eder, olaya başındanberi muhalefet edenler bastırırlar, yandaşları bile kamu menfaatini koruduklarını göstermek için aleyhte konuşmaya başlar. Böylece hastalık sürer ama kontrolden çıkmaz.
Görüyorsunuz, dert evrensel ama bizdeki kadar had safhada değil.