ÇÖZÜM MÜ YOKSA SORUN MU, KESTİRMESİ ZOR
İlterTURAN
siyaset penceresi
Cumhurbaşkanı seçimi konusunda başlayan siyasi çekişmeler, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Unutmuş olabilecek okuyucularımız için hatırlatalım. Mevcut Anayasamız hükümleri dahilinde Mayıs ayı içinde tamamlanması gereken Cumhurbaşkanı seçimi tamamlanamadı. Bu sonucu doğuran gelişme, Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin ileri sürdüğü karar yeter sayısının aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğuna ilişkin tezini kabul etmesiydi. İktidar partisine mensup tek aday üzerinde anlaşma sağlanamadığı ve anayasamız da seçim ortasında sürece yeni adayların girmesine izin vermediği için, bir ay içinde bitirilmesi öngörülen seçim yapılamayınca, cumhurbaşkanının parlamentoyu dağıtması ve en kısa süre içinde genel seçimlere gidilmesi gerekiyordu. Fakat bu arada zaten erken seçim kararı alınmış bulunduğundan Anayasanın emrinin yerine getirilmesi için yapılması gereken işlem zaten başlamış bulunuyordu. İki hafta sonra seçim yapılacak.
Parlamentodaki büyük çoğunluğuna rağmen cumhurbaşkanı seçimini istediği biçimde sonuçlandıramayan iktidar partisi, bazı muhalefet partileriyle anlaşarak anayasayı değiştirmeye yöneldi. Cumhurbaşkanının itirazlarına rağmen istediği değişikliği mutlaka yapmak isteyen iktidar partisi ve ortakları kararlarında ısrar ettiler. Buna karşılık hem Cumhurbaşkanımız hem ana muhalefet partimiz meclis onayının usul yönünden eksiklikleri bulunduğunu ileri sürerek tekrar Anayasa Mahkemesi’ne gittiler. Mahkeme tek oy farkıyla itirazları reddetti. Cumhurbaşkanımız zaten yetkilerine dayanarak anayasa değişikliğini halkoylamasına sunmağa karar vermişti. Şimdi bu süreç işlemeye başlayacak, Ekim sonuna doğru cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğini oylayacağız. Değişikliğin anahatlarını hepiniz biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı beş yıllık bir süre için halk tarafından seçilecek. İkinci bir dönem için aday olabilecek.
Cumhurbaşkanının seçimle belirlenecek olması artık cumhurbaşkanı seçimi sorununu geride bıraktığımız anlamına mı geliyor? Hemen belirtelim ki, anayasa henüz değişmiş değil. Halkoylamasının nasıl bir sonuç vereceğini bilmiyoruz. İlk izlenim değişikliğin kabul edileceği istikametinde olabilir ama
arada uzunca zaman var, tartışmalar yapılacak, başka gelişmeler olacak, bunların tümü vatandaşın anayasa değişikliği karşısında alacağı vaziyeti etkileyecektir. Henüz sanki değişiklik yapılmış gibi davranmak ihtiyatsızlık olur. Pratik bir sorunun daha olduğunu biliyorsunuz. Mevcut anayasaya göre, yenilenen parlamentonun ilk işi bir cumhurbaşkan seçmek olacak. Bu işlemi bir ay içinde tamamlamak zorunda ki, bu da halkoylamasının yapılmasından önceki bir tarihe geliyor. Acaba halkoylamasının sonucu beklemek daha uygun olmaz mı? Bazı uzmanlar bunun yapılabileceğini, diğerleri bunun mümkün olmadığını söylüyorlar. Belki yargının da ortak olacağı bir başka tartışmanın arefesinde olduğumuzdan emin olabilirsiniz. Kurulacak hükümeti bekleyen nice sorunlar varken biz yine cumhurbaşkanı seçimi tartışmalarına kilitlenebiliriz.
Cumhurbaşkanı seçiminin altında daha derin bir sorun yatıyor. Anayasada cumhurbaşkanının nasıl seçileceğini belirlemek, bu sorunu kendiliğinden ortadan kaldıracak bir eylem değil. Cumhuriyetin bazı kilit kurumları ile hükümetin arasında rejimin niteliği üzerindeki yorum farkları derin. Hernekadar herkes anayasada tanımlandığı biçimiyle cumhuriyetin temel niteliklerini tamamen benimsediğini ifade ediyorsa da, söz konusu ilkelerin uygulamada ne anlama geldiği konusunda anlaşmak kolay olmuyor. Anahtar kelimemiz laiklik ama başka alanlarda da uzlaşmazlıklar olduğu, ayrıntıya inildikçe kendini bellli ediyor. Asker-iktidar ilişkisi, ikisi arasındaki hangi yetkilerin nasıl dağıldığı bunun bir örneği. Hükümet sorunları sayısal üstünlükle çözmeyi tercih etmiş görünüyor. Bir bakıma bunu tabii karşılamamız lazımdır. Demokrasilerde uzlaşmazlıkların giderilmesi için başvurulabilecek en son merci vatandaşlar topluluğudur. Yine de, vatandaşın onayına sunulacak çözümlerin bile toplumun muhtelif katmanları tarafından kabul edilebilir bulunmasının gerekliliğini de dikkatlerden uzak tutmamak lazımdır. Bu bir sayılar sorunu değil, toplumdaki muhtelif güç merkezleri arasında bir uyum oluşturma sorunudur.