PUSULALAR BOZUK DEĞİL, KUTUPLAR YENİDEN TANIMLANIYOR!

PUSULALAR BOZUK DEĞİL, KUTUPLAR YENİDEN TANIMLANIYOR!

İlterTURAN                                      

                                                                siyaset penceresi

 

Ortalık toz duman, partilerimiz vitrin yeniliyorlar. Daha önce siyaset yelpazesinin bir tarafında görmeğe alıştığımız isimler, bir de bakıyorsunuz bir başka tarafa gitmiş. Siyasette sizin tercih ettiğiniz tarafta görmeye alışkın olmadığınız isimler ise artık sizin her zaman oy verdiğiniz partinin adayları arasında. Seçmenler şaşkın şaşkın etrafa bakınıyorlar. Acaba ne oluyor, herkes pusulayı mı şaşırdı, yoksa artık bildiğimiz pusulalar işlemiyor mu? 

 

         Aslında karşımıza çıkan olay, daha önceleri karşılaştığımız olaylardan pek fazla ayrılmıyor ama biraz uzun vadeli bir tahlil yapmak gerek. Şu anda karşılaştığımız parti değiştirme olayları iki farklı olgudan kaynaklanıyor. Bunlardan daha yakından tanıdığımız olanı her seçimde karşılaştığımız türden. Seçimler yaklaşırken, bir yandan ilk defa siyasete girecekler kendilerine yer verecek partiyi ararken, diğer yandan da halihazırda milletvekili olup, bir sonraki seçimde kendi partileri tarafından aday gösterilme olasılığı düşük ya da kalmamış olanlar yeniden seçilmenin yollarını arıyorlar.

 

Siyasete yeni gireceklerden bir bölümünün siyasi parti tercihleri zaten pek belirgin değildir. Mesleklerinde edindikleri becerilerin siyasette de işe yarayabileceğini düşünmekte, bunu takdir ederek kendilerine göreve teklif edecek bir parti aramaktadırlar. Siyasette yapılacak işleri biraz da teknik işler olarak gördüklerinden kendilerini aday göstermeye hazır partinin hangisi olduğu  pek önemli değildir. Bu tür kişilere, örneğin emekli subay veya bürokratlara, bazı siyasi tercihler yakıştırılabilirse de, siyaset öncesi mesleklerinde tercihlerini alenen belirtmeleri zaten  mümkün olmadığından, kendilerine ilgi gösteren herhangi bir siyasi partiye yakınlaşmaları tabiidir.

 

Halihazırda milletvekili olanlar için ise konu kendilerini listede seçilebilecekleri bir yerden aday gösterebilecek bir başka parti bulmaktır. Bu kişilerin bazıları bir miktar seçmen desteğine de sahiptirler. Bu desteğe ihtiyaç duyan bir parti bu kişiyi kabullenir. İstisnalar olmakla birlikte, yeniden

aday olabilmek için partisini değiştirenler genellikle fikren akraba olan bir partiye giderler. Bunun seçmenden kaynaklanan bir mecburiyet tarafı olması muhtemeldir. Bir milletvekili yeniden seçilmeyi amaçlıyorsa, kendisini destekleyecek kitlelerin onaylayacağı bir partiye gitmek isteyecektir.


 

Günümüzde ikinci tür bir adaylık olgusu daha ortaya çıktı. Bu olgu ilkinden farklı, siyasette yeniden saflaşma olduğu dönemlerde ortaya çıkıyor. Burada siyasi yelpazenin bir ucunda oldukları düşünülen kişiler yelpazenin tamamen aksi tarafında görülen bir partiden aday oluyorlar. Bu tarihimizde daha önce görülmemiş bir olay mı? Değil. Demokrat Parti kurulduğu ve ilk geliştiği dönemlerde üyelerini ve adaylarının bir bölümünü karşıtı olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden almıştı. 1980 müdahalesi sonrası parti yapıları yeniden oluşurken, Anavatan Partisi farklı eğilimleri biraraya getireceğini ileri sürmüş. daha önceki dönemde biraraya gelmeleri muhtemel görülmeyen şahısları parti bünyesinde toplamıştı. Acaba şimdi de benzer bir yeniden saflaşma mı yaşanıyor? Sanıyorum evet. Aşağıda çıklamaya çalışayım.

 

Bizim siyasi parti yapımız günümüzün toplumsal yapısıyla fazla uyum sergilemiyor. Kendi tarihi tecrübemizin bir ürünü olduğu için de dünyadakilerden farklı. Mesela sağ-sol ayrımına bakalım. Seçmen temeli açısından sağ dediğimiz partiler daha ziyade sola ait olduğu düşünülen bir tabandan oy alıyorlar. Sol partiler ise oylarını sağa vermesi daha tabii görülen kentli, refahı yüksek orta sınıflara dayanıyorlar. İdeolojik bir tasnif yapacak olsak, o da bizi tuhaf sonuçlara götürebilir. Örneğin siyaset dışı güçlerin siyasete müdahalesini sağlayarak siyasi konumunu korumak genelde sağa aitmiş gibi görülürken, biz de bunu kendisine sol etiketini daha uygun bulan partiler yapıyor. Keza, aşırı ulusçuluk sağa ait diye düşünülürken, bizde solun en belirgin niteliği bu. Uluslararası alanda işleri silahlı güçle halletmemizin bayraktarlığını sağın yapması beklenirken yine sol yapıyor. Solun dünyada yakın ilgi gösterdiği kadın-erkek eşitliği, çevre koruması, insan haklarına saygı, toplumun siyaset süreçlerine daha sürekli vfe düzenli katılımının sağlanması bizim solun öncelikli meseleleri değil. Sağ ezilen kesimlere daha duyarlı ama topluma inanç zorlamakta ısrarlı. Kendi aşırı uçlarının baskısından kurtulamıyor. Batı ile ilişkiler konusunda kafa karışıklığı sergiliyor. Daha merkezi bir politika izlemek istese de kopamıyor, sermayeye mi ağırlık tanısın dine mi, bu tercihi yapmakta zorlanıyor, bocalıyor.

 

Soldan sağa kayışları, sağdan sola gidişleri biraz herkesin yerini bulma çabası diye görmek doğru olur. Siyasette yeniden saflaşma dediğimiz şey şahışların taraf değiştirmesini de içeriyor. Türkiye’nin iktisaden gelişmiş ve demokrasiyle yönetilen ülkelerinkine benzer bir yapıya kavuşması için bu sarsıntıyı yaşaması lazım. Hem hareketliliği hem de hareket edenleri anlayışla karşılayalım. Pusulalar şaşmış değil, kutuplar yeniden tanımlanıyor

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap