GALİBA BÜYÜK DEVLET OLMAYI BECERMEK KOLAY DEĞİL!
Aksilikler peşpeşe sıralanırken, ülkemizin siyasal kadrolarının vakitlerini, dikkatlerini daha çok iç meselelere ayırmaları gerçekten üzücü. Çevremizde çok sayıda olay cereyan ediyor. Bunların önemli bir bölümünün uzun vadeli sonuçları olacak. Herbiri ile ayrı ayrı ilgilenmemiz gerekirken, belki de geriye baktığımız zaman, “Bu önemsiz işlere nasıl bu kadar vakit ayırmışız!” diye kendimize dahi izah edemeyeceğimiz bir takım işlerle enerjimizi tüketiyoruz. Bir yanda sine-i millete dönüp dönmeme tartışmaları, öbür yanda kimin cumhurbaşkanı olacağı didişmeleri arasında günler gelip geçerken çevremizde mutlaka ilgilenmemiz, müdahil olmamızı gereken olaylar cereyan ediyor.
Aklınıza mutlaka AB gelmesin. Evet, orada da tıkanmaya doğru gittiğimiz bir vakıa. Ama bundan sorumlu olan tarafın Türkiye olduğunu söylemek haksızlık olur. Başka bir kelime kullanmamak için “Avrupalı dostlarımız” diyeyim, AB zirvesinde vardıkları kararları uygulayacak, verdikleri sözleri yerine getirecek kadar sağlam bir irade sergilemekten acizler. Dış İşleri Bakanımız haklı bir kızgınlık sergiliyor ama bana kalırsa bu kadar kafası karışık, ne istediğini bilmeyen, uzun vadeli düşünemeyen, kendi sorunlarının üzerine gitmekten aciz bir kuruluşun tuhaf hallerine kızmasın. Bir süre ipleri koparmadan sabırlı olmak gerekecek. Beni düşündüren AB ilişkileri değil. Tabii onlarla da ilgileneceğiz, başkaları ile daha acil ilgi gerektiiryor.
Birleşik Devletler’in Irak’ta bir yol ayrımına geldiği aşikar. Baker-Hamilton Raporu açıklandı. İçeriğini biliyoruz fakat Bush yönetiminin ne tepki vereceğini bilmiyoruz. Yine de, Birleşik Devletler’in Irak’ta önemli bir değişim arifesinde olduğunu görmemek olanaksız. Bu değişimin ana hatları neler olacaktır? Irak’ın yeniden inşasında uluslararası camianın rolünün artacağı bellidir. Bu ülkede barışçıl bir dönüşüm yaşanması için Irak’ın komşularıyla daha yakın bir işbirliğinin öngörülmesi beklenir. Pekiyi, Türkiye Irak’ın şekillenmesinde nasıl bir rol üstlenmeyi tasarlamakta, yeni Irak’ın nasıl bir ülke olmasını istemekte, bu ülkeden neler beklemekte, yeni Irak’ın oluşum sürecine hangi katkıları yapmayı tasarlamaktadır? Şu anda sadece “Ne olursa olsun da
Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasın!” türünden bir politikanın yeterli olmadığını, geleceği salt tek bir soruna takılarak şekillendirmenin sakıncalı olduğunu kestirmek için ayrıntılı düşünmeye gerek yok. Konuya eğilmek,
uzunca düşünmek, kararlı bir yol izlemek gerekiyor ama gel gelelim “dahili şerait” pek müsait değil. Halbuki, Amerika’nın Irak macerasının sonuç vermemesi, Baker-Hamilton raporunun da ima ettiği gibi, Türkiye’nin öneminin yeniden anlaşılmasına vesile teşkil etmiştir. Bunun değerlendirilmesi lazımdır.
Saparmurad Niyazov Türkmenbaşı’nın beklenmedik ölümü ilgilenmemiz gereken bir başka gelişmenin başlangıcıdır. Bilindiği gibi, diktatörlüklerde istihlaf sorunu nasıl çözüleceği ya da gidenin yerini kimin ve nasıl alacağı belirsizdir. Yapılan değerlendirmeler, bunun uluslararası bir rekabet sorununa dönüşebileceğine işaret ediyor. Türkmenistan’da kimin başa geçeceği ve rejimin hangi mahiyette olacağı, bu kardeş ülkenin dünya ile nasıl bağlar kuracağını da belirleyecek. Türkiye’nin Türkmenistan’da olacaklara kayıtsız kalması olanaksızdır. Kusurun ne ölçüde kimden kaynaklandığı üzerinde artık durmak pek anlam taşımıyor ama Türkmen gazının Türkiye üzerinden Batı piyasalarına ulaştırılması konusunda şu ana kadar mesafe katedilmemiş olması üzücüdür. Bundan sonra ne olacağı ise Türkmenistan’da yeni yönetimin kimlerden ve nasıl oluşacağı ile bağlantılıdır. Bu ülke bizim Orta Asya’nın diğer ülkelerine açılan bir kapımızdır. Gerek İran üzerinden giden demiryolu, gerek Gürcistan’dan Bakü’ye demiryolu kullanıp oradan denizden karşıya varacak taşımacılık ağı Türkmenistan’da düğümlenmektedir. Bilmem daha fazla izahata gerek var mı?
Evet, unutmayalım, ilgilenmemiz gereken konular arasında Gürcistan da var. Bu ülkenin kendi yörüngesinden çıkmasına karşı Kuzey komşumuz elindeki her araçla karşı koymakta, Osetlerin ve Çerkezlerin Gürcistan’dan kopmasını desteklemekte, ülkeye verdiği gazı kesmekte, keyfi olarak aniden yüksek tarifelere geçmekte, Azerbaycan gibi komşusuna yardım etmek isteyen diğer ülkelere de engeller çıkarmaktadır. Kafkas ülkelerinin dünyanın bir parçası mı yoksa Rusya Federasyonu’nun bir uydusu mu olacağı gibi oldukça net bir soruyla karşı karşıyayız. Türkiye bu sempatik komşumuzu dünyaya kazandırmak için bir gayret gösteriyor ama konuyla daha da yakından ilgilenmemiz gerekeceği kendini belli ediyor. Geçen hafta Gürcistan Cumhurbaşkanı’nın ülkemize yaptığı ziyaret herhalde sıradan bir nezaket ziyareti değildi. Sayın Saakasvili “Evvelce dünyaya açılan penceremiz Rusya idi, şimdi Türkiye oldu,” diyerek durumu özetlemiş bulunuyor.