DIŞ POLİTİKA İÇ SİYASETTE SAĞLAM OLMAMIZI GEREKTİRİYOR
Prof.Dr.A.İlterTURAN
siyaset penceresi
Son günlerde dış politikamızda iki önemli olay yaşadık. Başbakanımız Irak’a gitti, Stratejik İşbirliği anlaşması imzaladı. Ardından Fransa’ya gitti, Sarkozy’nin içi boş Akdeniz Birliği projesi törenine katıldı; Fransız Cumhurbaşkanının mahçup düşmemesine katkıda bulundu. Her iki olay da Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada artan öneminin göstergeleri.
Irak’tan başlayalım. Amerikan müdahalesinden sonra altüst olan, kan gölüne dönen komşumuzun düzeni yerine oturuyor. Amerikan müdahalesiyle Baas rejimi çökünce, yıllardır Saddam’ın acımasız zorbalığı altında inleyen muhtelif gruplar, Irak’ı özlemlerine göre şekillendirme sevdasına kapıldılar. Kimi Şiilerin egemen olduğu bir Irak tahayyül etti, kimi bağımsız Kürdistan. Kimi İran’a benzeyen Irak İslam Cumhuriyeti kurabileceğini umdu, kimi laik demokrasi. Dış aktörler de Irak üzerindeki tasavvurlarını gerçekleştirme peşine düştüler. Irak’ın her bir komşusunun ve işgalcisi Amerika’nın kendine göre planları vardı. Geçen zaman içinde nelerin mümkün, nelerin gayri mümkün olduğu belli olmaya başladı. Örneğin, Irak bir federasyon olabilecek, bağımsız bir Kürdistan kurulamayacaktı. Sünniler iktidara katılmazlarsa, Irak’ın iç barışı sağlanamayacaktı. Kerkük Kürt yönetimine ait bir alana dönüştürülemeyecekti. Şiilerin mezhebi İran’la aynı olsa da, Iraklılar İranlı kardeşlerinin vesayeti altına girmeyi benimsemiyorlardı.
Türkiye de Irak’taki yeni durumu kabullenmekte zorluk çekti. Uzun süre üniter Irak acaba nasıl geri gelir diye vakit kaybetti. Aşmakta güçlük çektiği kendi iç sorununun daha da yoğunlaşacağı endişesiyle Kuzey Irak yönetimiyle ilişki kurmaktan kaçındı. Tabii bunda Kuzey Irak yönetimi dışında Amerikalı dostlarımızın Kuzey Irak’ta yuvalanmış Türkiye’ye dönük terör konusunda sergiledikleri kafa karışıklığının da etkisi oldu. Nihayet Amerika’nın PKK terörü şikayeti giderilmeden Türkiye’nin Irak’la barışık olmasının mümkün olamayacağını anlaması, Türkiye’nin de statükonun iadesine imkan bulunmadığını kabul etmesi sonucu Irak’la ilişkiler gelişme çizgisine girmeye başladı. Stratejik İşbirliği Anlaşması bunun göstergesidir. İşlerlik kazanması için Türkiye’nin enerjik, sürekliliği olan çabalar göstermesi gereklidir.
Türkiye’yi Akdeniz Birliği içine alıp, AB’den dışlamayı düşleyen Fransa’yı en başta Almanya olmak üzere önce kendi ortakları engelledi. Projeyi ciddiye alan kimse çıkmadı. Fransa liderinin pek arzuladığı kendisi önderliğinde bir Akdeniz oluşumu fikri tamamen reddedildi. Sarkozy’i mahçubiyetten kurtarmak için anlamsız birşeyler yapmasına, bunun da şatafatlı ama boş bir merasimle kutlanmasına göz yumuldu. Fransa, bu girişimin Türkiye’nin AB üyeliğine halel getirmeyeceğini, müzakerelerin devam edeceğini açıklamak mecburiyetinde kaldı. Fransa’nın Türkiye’ye ilişkin tutumunda bir değişiklik yok ama direncini ısrarla devam ettirme gücüne de sahip değil. Müzakerelerin ilerlemesi için Türkiye’nin kararlılık göstermesi gerekiyor.
Türkiye’nin giriştiği dış politika hamlelerini ilerletmesi, karşısına çıkan fırsatları değerlendirmesi için iç siyasetinde sağlam olmasının gerektiği belli ama temel aktörler “Allah akıl fikir versin!” dedirtecek mücadelelerini bir türlü tabii bir demokrasi mücadelesine dönüştüremiyorlar. Yazık oluyor.