KUZEY IRAK'A BİR BAŞKA BAKIŞ AÇISI
Son hafta bir yana bırakılacak olursa, Kuzey Irak’a karşı yürüttüğümüz politikada giderek güçlenen bir hasmane tavır görmek mümkün. Bu politikanın ana hatları üç unsurdan oluşuyor. İlkin, Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin ayrı bir devlet kurma özlemi gütmesini onaylamıyoruz, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumasını arzuluyoruz. Kuzey Irak yönetimine ayrı bir devlet kurma özlemlerine yönelmesinin istenmez olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. İkinci olarak, Irak’ın toprak altı zenginliklerinin bütün Irak halkına ait olduğunu ileri sürüyoruz. Böylece Kuzey Irak’taki Kürt bölgesi yönetimine, “bu kaynaklar sizin tekelinizde değildir, bunlara el koyarak, petrolün yaratacağı refahtan bir tek Kuzey’in yararlanmasını hoş karşılamıyoruz,” diyoruz. Üçüncü olarak da, Kerkük’te tabii olmayan nüfus hareketleri yaratarak yapılacak bir baskın referendumun sonuçlarının kabul edilemez olduğunu açıklıyor, bunun ertelenmesini istiyoruz. Aslında Kuzey Irak bölge yönetimi ilk iki konuda çok net şeyler söylemiş değil ama biz bölge yöneticilerinin esas niyetlerinin ayrılma ve petrollere el koyma olduğunu düşündüğümüz için, bu yolların önünü peşinen kapamak istiyoruz. Kerkük’te ise Kürt yönetiminin, “bu insanlar daha önce buradan sürülmüşlerdi, şimdi evlerine dönüyorlar” gerekçesi ile kente Kürt kökenli insan yığdığı ve bir an önce bir referandum uygulayarak kentin Kürt kimliğe sahip olduğunu kanıtlamak istediği aşikar.
Kuzey Irak’a karşı takındığımız tavrın ardında mutlaka Irak’ın bütünlüğünü korumasının bölge istikrarı açısından önemli olduğu düşünmemiz yatıyor. Parçalanan bir Irak’ın bölgede İran nüfuzunun güçlenmesi ile sonuçlanacağından haklı olarak endişe ediyoruz. Tabii bir endişemiz daha var. Kuzey’de kurulacak bir Kürt devleti’nin, hele Kerkük petrollerine de el koyacak olursa, güçlenerek yayılmacı bir politika izleyebileceğinden, çevre ülkelerde yaşayan soydaşları açısıdan da bir çekim merkezine dönüşeceğinden, üstelik kendi başına yaşamakta zorluk çekeceği için büyük ülkelerin himayesine muhtaç olacağından, böylece hududumuzda bir piyon devlet kurulacağından çekiniyoruz. Sık sık tartışılan olasılıklardan biri, benzer korkuları paylaşan Türkiye, İran ve Suriye’nin birlikte hareket ederek böyle bir olasılığın önüne geçmeleri.
Şu anda uyguladığımız politikanın anlaşılabilir temellere dayandığını anlamak mümkün ama geleceğe her türlü olasılığı düşünerek bakmak, önlemeye çalıştığımız sonuçların gerçekleşebileceğini de hesaba katmak yerinde olur zannediyorum. Bunu yapmadan önce bazı tesbitler yapalım. Bir kere, Türkiye Irak’ın parçalanmasını istememekle birlikte, böyle bir sonucu önleyecek güce sahip değildir. İkinci olarak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devleti dost olmayan ülkeler tarafından çevrelenmiş olacak, buna karşılık dünyaya ulaşmak için bir çıkış yoluna ihtiyaç duyacaktır. Bunun için en tabii ve güvenilir aday Türkiye’dir. Üçüncü olarak, Kerkük petrollerinin bir şekilde dünya piyasalarına ulaştırılması gerekecektir. Şu anda bu ürünün dünya piyasalarına ulaşmasının yolu Kerkük-Yumurtalık boru hattıdır. Bunun değişmesi için de bir sebep bulunmamaktadır. Dördüncü olarak, petrolden gelecek gelir, ister tüm Irak’a ister Kuzey’e ait olsun, o devletin iktisadi ihtiyaçlarını karşılamak, kalkınmasına katkıda bulunmak için kullanılacaktır. Türkiye’den gteniş mal ve hizmet alımı söz konusudur.
Türkiye’yi rahatsız eden üç konu mevcuttur. İlkin, Kuzey’de yuvalanan PKK, Türkiye’ye saldırılarda bulunmaktadır. Bunun sona erdirilmesi için çabalar devam etmekle birlikte, Kuzey Irak yönetiminin bu çabalara yeterli destek vermediği biliniyor. İkinci olarak, Kerkük’te Türkmen soydaşlarımız yaşıyor. Bu insanlarımızın haklarının korunmasını, kimliklerini ve özelliklerini koruyabilmelerini, geleceğe güvenle bakarak yaşamlarına devam etmelerini istiyoruz. Üçüncü olarak, Kuzey Irak yönetiminin yayılmacı talepleri olacağından endişe edilmektedir. Bu tür taleplerden endişe etmemiz, biraz da Güneydoğu’da karşılaştığımız güçlükleri çözmekte zorlanmamızdan ileri gelmektedir. Eğer biz kendi vatandaşlarımızın derdine çare üretirsek, onların ülkelerine bağlı kalacaklarına, dışardan gelecek telkinlere kapılmayacaklarına güvenebiliriz. Bunu başaramazsak, rahatsızlığımız, Irak’ta nihai durumun ne olduğundan bağımsız olarak süregidecektir.