A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
AET’nun geliştiği dönemleri hatırlarsanız, Amerika Avrupa’nın birleşmesini, Alman-Fransız rekabetinin yerini dostluğa bırakmasını sağlayacak girişimleri desteklerken, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ekonomileri katında sağladığı üstünlüğü de korumaya çalışıyordu. Aradan geçen yıllarda Amerikan ekonomisi değişti, ihracatında ileri teknoloji, savunma ve benzeri ürünler ön plana geçti. Sınai ürünler ihracatında Avrupa ülkeleri güçlendiler. Derken, sırasıyla Japonya, Kore ve Çin sınai ürün piyasalarına girerek güçlü rekabet yarattı. Gelişmeler sonucu güç merkezlerinin Asya’ya kaydığı söylenmeğe başlandı. Büyüyen diğer ekonomilerin gelecekte dünyada söz sahibi olacağı dillendirilir oldu. Amerika ve AB, ekonomik krizleri aşmağa çalışırken, artık dünya ekonomisindeki egemen konumlarını rekabetle değil, birlikte hareket ederek koruyabileceklerinin bilincine eriştiler. Sayısız zorluklar içerse de işbirliğinin çerçevesini belirleme çabasındalar. Bu çaba içinde ABD-AB Serbest Ticaret Anlaşmasının önemli bir girişimi oluşturacağı kesin.
Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği Anlaşması var. Başlangıçta sanayimizi öldüreceği ileri sürülen bu anlaşma, sonradan görüldüğü gibi AB ülkelerine sınai ürün ihracımızı kolaylaştıran temel bir yapıtaşı oluşturdu. Ülkemize yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etti. Ancak, anlaşmada önemli iki sorun var. İlkin, Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması uyarınca AB ülkelerine sağladığı kolaylıkları, muafiyetleri ve ayrıcalıkları, AB’nin serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkelere de teşmil etmek zorunda. Bu ülkelerin Türkiye ile anlaşma mecburiyeti yok; malları Türk piyasasına daha kolay girebiliyor ama Türk ürünlerine aynı kolaylıkları göstermek mecburiyetinde değiller. Böylece ülkemize ihracatları artarken, Türkiye’den ithalatlarında paralel bir gelişme yaşanmıyor. Buna ikinci bir sorunu da eklemek gerek. AB başkalarıyla serbest ticaret anlaşmaları yaparken kendi üyesi ülkelerin ekonomilerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruyor, müzakerelerde Türkiye’nin çıkarlarını gözetmesini sağlayan bir mekanizma yok.
Gümrük Birliği Anlaşması’nda nasıl böyle bir boşluk bırakıldı diyebilirsiniz. Haklısınız! Müzakerelerde yer almak zor olsa bile, AB ile anlaşma imzalayan ülkelere aynısını Türkiye ile de imzalama zorunluluğun getirilmesi herhalde çok güç olmamalıydı. Başlangıçta, bu eksikliğin olumsuz sonuçları pek anlaşılmadı ama AB büyük ekonomilerle serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya başlayınca sıkıntılarla karşılaşacağımız ortaya çıktı. Diğer birçok konuda olduğu gibi, bu konudaki eksikliğin altında, o tarihte saydığımız kolaylıkların Kıbrıs’a da yaygınlaştırılması gerekeceği yatıyor.
Kusur kısmen Türkiye’de de olsa, karşımızda düzeltilmesi gereken bir durum var. Ciddi uğraş vermek zorundayız. Neler istediğimizi iyi belirlememiz, iyi hazırlanmamız, taleplerimizi ilgili her mahfilde ısrarla savunmamız gerekiyor. Özellikle nüfuz etmek istediğimiz Amerikan piyasasında güçlenmemiz için ABD ile AB’nin yapacağı serbest ticaret anlaşmasında mutlaka yer almayı planlamamız lazım. Biz ise hükümet katında pek revaçta olan meydan okuma ve tehditlerle sonuca gitmeye yöneldik. Kanımca konu ince, sistemli çabayı gerektirecek ciddiyettedir. Taşkınlık yapmak en iyi yol olmayabilir. Bilmem katılır mısınız?
Not: Çok değerli dostum ve meslekdaşım, gazetemiz eski yazarı Prof. Dr. Erdoğan Alkin’i kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Allah Rahmet eylesin.