BARIŞ ve REFAH KUŞAĞININ LOKOMOTİFİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında serinleyen havaya karşılık, Türk-Rus ilişkilerinde görülen sıcaklık tam bir tezat teşkil ediyor. Başbakanımız Soçi’de Rusya devlet başkanı Putin ile yaptığı görüşmeden yeni döndü. Bu toplantı iki büyük ülke lideri arasında yapılma sıklığı açısıdan dikkati çekecek nitelikte. Bir yandan iki ülkenin birbirine verdiği önemi, diğer yandan aralarındaki işbirliğini geliştirmekte gösterdikleri kararlılığı simgeliyor. Gelecekte de, bu ziyaretin benzerlerinin gerçekleştirileceğinden emin olabilirsiniz.
Türk-Rus ilişkilerindeki gelişme başlangıçta büyük ölçüde bir iktisat, hatta daha dar anlamda bir ticaret olayı olarak görülmekteydi. Günümüzde kapsamı her an genişleme temayülü sergileyen iktisadi ilişkiler, siyasi bazı sonuçlar da vermeye başlamış görünüyor. Eylemleri görmeden peşinen sevinmekte pek acele etmeye gerek olmamakla birlikte, Rusya’nın Kıbrıs politikasında bir değişiklik arefesinde olduğu anlaşılıyor. Şayet, Rusya Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs raporunun Güvenlik Koseyi’nde kabulune itirazını kaldıracak olursa, Kıbrıs Rum yönetimi en fazla güvendiği bir müttefikini de kaybettiğini görecektir. Keza, Rusya’nın PKK karşısında bu güne kadar sürdürdüğü yumuşak yaklaşımını sertleştirmesi ve PKK’yı terör örgütü ilan etmesi söz konusu olacak olursa -ki bunun mümkün olduğu anlaşılıyor-, bu Türkiye açısından rahatlatıcı bir gelişme olacaktır.
Rus-Türk ilişkilerinde varılan aşamada siyasi sonuçlar elde edilmişse de, ilişkinin temelinde ticari ve iktisadi bağlar yatmaya devam edecektir. Zaten iktisadi ilişkilerin yarattığı karşılıklı bağımlılık olmadan siyasi içerikli bir işbirliğinin geliştirilmesi kolay değildir, temeli de zayıftır. İktisadi ilişkiler, iki toplumu çok yönlü olarak birbirine bağlamakta, bu bağlar ise bir yandan siyasi alanda yakınlaşmanın önkoşulu olan karşılıklı güvenin oluşmasını sağlarken, diğer yandan da anlaşmazlıkların giderilmesine verilen önceliği güçlendirmekte ve anlaşmazlıkların barışcıl ve iletişime açık bir ortamda halline zemin oluşturmaktadır.
Sovyetlerin sona ermesinden sonra Rusya Federasyonu ile önce iktisadi ilişkilerin gelişmesi doğaldı. Ancak, taahhüt sektörü kısmen bir yana bırakılacak olursa, ticaretin kendisi daha çok küçük aktörlerin ve küçük meblağların
oluşturduğu bir faaliyet alanı idi. Fakat kısa sürede ticaretin kapsamı genişledi, meblağlar yükselme yoluna girdi, Rusya’da Türk yatırımları başladı. Şimdilerde Rus sermayesi de Türkiye’deki özelleştirmelere ilgi duyuyor. Putin-Erdoğan görüşmeleri sırasında önümüzdeki iki yıl içinde iki ülke arasındaki ticaret hacmini iki katıdan fazlasına çıkarılması da kararlaştırılmış. Bu karar hem cesur hem gerçekçi bulunuyor. Rusya’nın giderek daha önemli bir ıktisadi ve ticari ortağımız olacağını söylemek için güçlü bir öngörü sahibi bile olmaya gerek yoktur. Gidiş bellidir.
Genel düzeyde baktığımız ilişkiler bütününün bir de mutfak kısmı var. İki ülke arasındaki iktisadi mübadelenin aktörleri, somut, fazla karmaşık olmayan ama ilgi gösterilmediği, üzerinde durulmadığı zaman kendiliğinden çözülmeyecek ve sıkıntılar yaratacak sorunlarla karşı karşıya bulunuyorlar. Nitekim, başbakanımızın seyahatinde kısa bir süre önce Rusya Federasyonu Enerji ve Sanayi Bakanı Viktor Hristenko ülkemizi ziyaret etmiş ve dış
ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen ve yardımcıları ile görüşmeler yapmış ve bir anlaşma imzalamıştı. Daha sonra Putin-Erdoğan görüşmelerinde telaffuz edilen 2008’e kadar 25 milyar dolar dış ticaret hacmine ulaşılması üzerinde mutabakata bu öncü görüşmelerde varılmıştı.
Rus bakanın ziyareti vesilesiyle, Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) içindeki önemli kuruluşlardan Türk-Rus İş konseyi üyeleri de her iki bakana dertlerini anlatma fırsatı bulmuşlardı. Çoğumuzun farkında bile olmadığı ama ticarette sorun olan bir sürü mesele var. Örneğin, Rusya’nın gümrüklerde mallara uyguladığı ve gerçekçi olmadığı anlaşılan referans fiyatları, gümrük maliyetlerini yükseltiyor ve ticareti hem daraltıyor hem de bavul ticareti yönüne kaydırıyor. İhraç mallarını Rusya’ya götüren Türk kamyonlarına ilişkin sayısal kısıtlamalar güçlüklere sebep oluyor. Bu ve buna benzer sorunlar, sıkıntılar yaratıyor. Yaş sebze ve meyva ihracatında karşılaşılan sorunları hepimiz yakından tanıma fırsatı bulduk. Önemli olan, taraflar sorunları dinlemeye, en kısa sürede çözüm üretmeye istekli olmalarıdır. İki tarafta da bu iradenin var olduğu anlaşılıyor.