A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Gazetelerde günlük haberleri okuyan bir kişi, yüksek öğretimde plansız yaygınlaşmanın sistemi hızla tıkanma noktasına götürdüğünü görebilir. Hükümetimiz her yerde yüksek öğretim kurumları açılmasını öngördü. Her ile bir üniversiteyle yetinilmedi, adını kimsenin bilmediği bir dizi vakıf üniversitesi de faaliyete geçti. Bu okulların nasıl öğrenci ve öğretim üyesi bulacakları üzerinde ayrıntılı düşünüldüğünü sanmıyorum. Üniversitesi olmayan illerimiz, bir üniversite açılmasını talep ederken akademik endişelerle hareket etmiyorlar. Kentlerine binalar yapılsın, hocalar- memurlar-öğrenciler gelsin, satınalma gücü girsin bekleyişindeler. Ayrıca diğer illerden aşağı kalan bir yanları olmasın, üniversiteleri de olsun istiyorlar. Bu istekler haklı bulunabilir ama yüksek öğretimi iyi hazırlanmış uzun vadeli bir programlar yerine siyasi endişelere göre şekillendirmenin, gelecekte de düzeltilmesi zor adımlar atmak olduğu kesindir. Bildiğiniz gibi, Türkiye’de yüksek öğrenim talebi ile arzı arasında bir dengesizlik var. Üstelik, dengesizlik sanıldığından daha derindir çünkü sorun salt üniversiteye gitmek isteyen öğrenci sayısıyla üniversitelerin alabilecekleri öğrenci sayısı arasındaki dengesizlikle sınırlı değildir. Buna ek olarak, üniversiteye kaydolma hakkını kazanan öğrencilerin önemli bir bölümü istemedikleri bir alanda öğrenim görmektedirler. Ayrıca, vakıf üniversiteleri ücretli olduğundan, bunlara yönelik talep farklıdır. Bu kurumlarda kapasite artırımı genel talebe cevap verme olanaklarını fazla genişletmeyebilir çünkü vakıf üniversitelerinin talep ettikleri ücretleri ödeyerek yüksek öğrenime devam etmek isteyenlerin sayısı daha azdır. Vakıf üniversitelerinin karşılaştığı talep dengesizliği, ya da başka bir ifade ile yeterince öğrenci bulamama olasılığı, pek de hoş olduğundan emin olamadığım uygulamalara yol açıyor. Bunun bir örneği gazetelerde yayınlanan ve sunum bakımından okuyucu tarafından reklam olduğu pek anlaşılamayan reklamlardır. Bunların bazen gerçekle bağlantısı zayıf içerikleri olması da maalesef bir başka özellikleri. Fakat en şaşırtıcı yöntemi bir gazete haberinden öğrendim. Bir üniversite yüksek puan alan öğrencilere, o üniversiteye kaydolmaları karşılığı otomobil verecekmiş. Bilmiyorum ben mi yanılıyorum ama bir kurumu yücelten kurumun hocalarıyla, kütüphaneleriyle, laboratuarlarıyla ulaştığı seviyedir. İyi öğrenci böyle bir kuruma gitmek ister. Yoksa insan zaaflarına hitap eden bir takım ödüllerle iyi öğrenci çeken bir kurumun bu yoldan yücelmesini beklemek biraz komik olur. Öğrenciye verilecek armağan bursla sınırlı olmalıdır. Vakıf üniversiteleri muhtemel talep yetmezliğini aşmak için öğrencilerin alması gereken puanın 180’den 165’e düşürülmesini de istiyorlar. YÖK puanın düşürülmesinin düşünülmediğini açıkladı. Siyasilerimiz hedeflerinin sınavsız üniversite olduğunu dile getirdiklerine göre, asgari puan üzerinde ısrar etmeye neden gerek duyuluyor, izahı zor. Eğer öğrencilerin üniversite öğrenimine yeterince hazırlıklı değillerse, hazırlık sınıflarıyla eksiklikler giderilebilir. Bu sistem devlet üniversiteleri tarafından da uygulanabilir. Bir yanda açıkta öğrenci, öbür yanda öğrencisiz üniversite kalmaz. Yaratıcı çözümler aramak lazım. Bunu yeterince yapamayınca, sorunlu görüntüler devam ediyor, hatta artıyor.