BEN YAPMADIM O YAPTI !

BEN YAPMADIM O YAPTI !
 
 
 
                                      siyaset penceresi 
 
         Aradan bir süre geçmiş olsa da, okuyucularımız belki reklâmı hatırlayacaklardır. Bir fırın reklâmıydı. Yemeğe düşkün ama karısının yeterince yemek yemesine izin vermediği bir bey, geceyarısı kalkalarak karısından gizli börekler yapıyor ve yeni aldıkları fırında bunları pişirerek kendisine bir geceyarısı ziyafeti çekmeyi tasarlıyordu. Fakat tam börek pişmişken yeni alınmış fırından gelen nefıs kokular evin hanımını da uyandırıyor ve bey yakayı ele veriyordu. Suçüstü yakalanmış olmanın telaşı içinde, bey suçu fırına atıyordu: “Ben yapmadım, o yaptı!” Sorumluluktan kaçmak, karşılaşılan zor bir durumdan başkalarını sorumlu tutmak, ülkemizde sadece börek pişirirken yakalanan obur kocaların değil siyasetçilerin de oldukça sık başvurduğu bir yöntemdir. Son zamanlarda yine kullanılıyor. Anlatayım.
 
         Biliyorsunuz, ülkemizin en popüler “ben yapmadım o yaptı” hikâyesi Uluslararası Para Fonu ile olan ilişkilerinde ortaya çıkar. Hükümetlerimiz, sonucunun ne olacağı önceden belli olan populist iktisadi politikalar izleyerek ülke ekonomisini batırırlar. Bir süre sonra dış borçlar çevrilemez hale gelir. Uluslararası destek olmadan ekonominin düzlüğe çıkması mümkün değildir. Desteği sağlamak için bir dizi sıkı iktisat ve maliye politikası izlenmek gerekir. Hükümetlerimiz bir süre efelendikten sonra, başka çareleri olmadığı için, istikrar programlarına razı olurlar. Bu programların gerektirdiği özverili önlemleri almağa başlarlar. Fakat ne hikmetse, bu tedbirlerin neden alınması gerektiği halka açıklanmaz. IMF’in alınmasını zorunlu kıldığı ve zengin ekonomilerin çıkarını kollayan bir dayatmayla karşı karşıya bulunduğumuz, en kısa sürede bundan kurtulmaya çalışacağımız intibaı yaratılır. Yakın zamana kadar Erdoğan hükümetinin bu davranış kalıbının kısmen dışına çıktığını düşünmek mümkündü. Kısmen diyorum, çünkü o da izlediği politikaları IMF’in zorladığı izlenimi vermekten kaçınmamıştır. Yine de, programın bir iktisadi dönüşüm programı olduğunu algıladığı izlenimi vermiş, alınan olumlu sonuçlarla övünmüştür. Ancak son günlerde yine “kahraman hükümet IMF’e karşı” havaları estirilmek istenmektedir. Bilahare, nasıl olsa uygulanmak zorunda kalınan politikaların “ben yapmadım o yaptı”formulüyle savunulacağından emin olabilirsiniz. 
 
         Artık IMF bağlantılı açıklamalara alışmış bulunuyoruz. Tahminime göre, kamuoyumuz hükümetlerin bu konudaki açıklamalarını fazla inandırıcı bulmuyor bile. Tabii, uç sağ ve solda yuvalanmış bir kısım zenofob zevat, dış

kurumları suçlayan bu açıklamaları memnuniyetle karşılıyorlar. Kendilerinin her zaman söylediklerinin doğrulandığını görmekten duydukları memnuniyeti ifade ediyorlar. Buna karşılık, ideolojik eksersizle iştigal etmekten ziyade geçim derdinde olan insanlarımız, Türkiye’nin uluslararası ekonomik sistemden ve onun kurumlarından soyutlanarak iktisadi refah sağlayamayacağını az çok kestiriyorlar. Siyasilerimiz ise seçmeni aldatamasalar da kendilerini aldatarak mutlu oluyorlar.
 
         Son günlerde yeni bir “ben yapmadım, o yaptı” fırtınası ile karşı karşıya bulunuyoruz. Hafta içinde bir akşam kalabalık bir yemekte bir bakanımız konuşuyor. Hükümetin Meclis’e getirdiği, getirmeye hazırlandığı ya da yasalaştırdığı bir dizi tedbir, söz alan işadamlarımız tarafından eleştiriliyor. Değişiklikten rahatsız olan, olasılıkla çıkarı zedelenen iş sahiplerinin tepkileri doğal. Bakan bey ise açıklamalarını “Ne yapalım, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde bunları yapmamız gerekiyor” gerekçesine dayandırıyor. Doğru! Şayet AB yolunda ilerlemek istiyorsak bir takım uyum yasalarını çıkarmamız zorunlu. Ancak, bu yasaların herhangi bir mantiki bir temeli, ya da ülkemize sağladığı yarar yok mu? Bunlar sadece AB üyeliği için ödemek zorunda olduğumuz, aslında herbiri ayrı ayrı bize zarar verecek bedeller mi? Mesela, bir konuşmacı bundan böyle devlet ihalelerinde yerli şirketlerin korunmayacağından yakınıyor. Bakan bey de itiraza hak veriyor, ama ne yapsın? Boynu bükük, “uyum yasaları bunu gerektiriyor” sözlerinin arkasına sığınıyor. Açık rekabetten kamunun kazançlı çıkabileceğini, ayrıca Türk firmalarının da diğer AB ülkelerinde ihalelere girebileceğini dile getiremez mi? Benzer ya da başka herhangi bir gerekçe ileri sürmüyor ya da süremiyor. Tam bir “ben yapmadım, o yaptı!” yaklaşımı. Bu tür açıklamaların bir bakanla sınırlı olmadığından, oldukça sık yapıldığından eminim.
 
         AB’ne üyelik yolunda yapmamız gereken yasa değişikliklerini salt AB böyle istiyor diye savunmak bana biraz tehlikeli bir yol gibi geliyor. Topluluğa girme müzakerelerine başlamak için güçlü bir mücadele verildi. Herhalde bu ısrarımız, özünde AB ilkelerini benimsediğimiz anlamına geliyor. Bunun gereklerini kendi kamuoyumuza savunmaz ve şu veya bu kesimde rahatsızlık yaratan işlerimizi AB’ne fatura edersek, bu davranış belki hükümetimizi aldatıcı bir rahatlığa götürür ama, toplumda AB düşmanlığını da teşvik eder. Eğer yapılmak istenen zaten bu ise, söylenecek birşey yok. Ama, gerçekten AB üyeliğine hazırlanmak istiyorsak, o zaman yapılan değişiklikleri “ne yapalım, onlar istiyor, maalesef bastırıyorlar” sözlerinden daha sağlam temellere oturtmamız gerekiyor. Sorumluluktan kaçarak ne AB’ne üye olabiliriz ne de giriştiğimiz başka işlerde başarı sağlayabiliriz.  

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap