BUYRUN İŞİN İÇİNDEN SİZ ÇIKIN!
Prof.Dr.A.İlterTURAN
siyaset penceresi
Anayasa Mahkememiz iktidar partisinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğunu karara bağladıktan sonra, partinin eylemlerinin yarattığı tereddütleri giderecek yönde adımlar atması bekleniyordu. Gündemimizden hiç düşmeyen siyasi sorunla karşı karşıyayız. İktidarın eylemlerine toplu olarak bakarak, devlet yönetimi giderek dini esaslara dayandırılmak isteniyor diye kuşku duyan önemli bir nüfus kesimi var. Bunun bir bölümünün kuşkuları belki hiçbir zaman giderelemeyebilir ama daha geniş kitlenin endişelerinin ciddiye alındığına ikna edilmesi, görüşlerine değer verildiğinin hissettirilmesi lazım. Pekiyi, bu yapılıyor mu? Pek belli değil. Son hafta cereyan eden bir olay, ters yönde bir resim ortaya çıkardı, sonra düzeltilmesine çalışıldı. Benim ise kafam karıştı, ne düşüneceğimi bilemiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra başbakan ve bazı hükümet üyelerinin yaptığı açıklamalar, bir süredir devam eden siyasi belirsizliğin ortadan kalkmasından duyulan memnuniyeti dile getiriyor, artık başta AB’ne uyum yasaları olmak üzere hükümetin programındaki konulara döneceğini müjdeliyordu. Hemen yapılması gerektiği anlaşılan birkaç işi tamamladıktan sonra Meclis tatile girdiğinden, hükümetin niyetini gerçekleştirmekteki samimiyetini bilahare anlayabileceğiz. Tam tatil havaları eserken ne görelim: AKP genel başkan yardımcısı Edibe Sözen isteyen öğrencinin ibadet etmesi için okullarda yer ayrılmasını öngören bir tasarıyı kamuoyuna açıklamasın mı? Sayın milletvekiili ve parti görevlisi hanımefendiye göre, önerisi azınlık dinlerine mensup öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla hazırlanmış, Almanya’dan esinlenilmiş, Müslümanlar için değilmiş.
Kulunuz acaba bu değerlendirmeyi düzeltmeye nereden başlamalı diye düşünürken, kamuoyunda tartışma başladı. Sayın Sözen’in de biraz düşünseydi tahmin edebileceği gibi, nüfusunda azınlık dinlerine mensup olanların payı yüzde birin altında olan bir ülkede böyle bir öneri “ibadeti orta öğretime sokmak istiyorlar” dışında bir şekilde yorumlanamazdı. Dolayısıyla, azınlıklar öne sürülerek, başka bir amaç güdüldüğünü iddia edenlerin haksız olduığunu söylemek pek kolay değildi. Üstelik, “Bakın bu işler Avrupa’da da böyle yapılıyor” denilmiş, bu bilginin de doğru olmadığı kısa sürede ortaya çıkmıştı. Ya bir yanlış bilgi edinme ya da kamuoyunu yanıltma girişimi söz konusuydu. Hangisi olursa olsun, yapılmaması gereken bir hata ile karşı karşıyaydık.
Tartışma uzun sürmedi. Olay hükümetin okullara ibadeti sokma girişimi olarak algılanınca, başbakan, yardımcısına tasarısını çekme talimatı verdi ve kendisini alenen azarladı. Bunu yapmasaydı, girişimin bilgisi dahilinde yürütüldüğü izlenimi güçlenecek, genel başkanlarının dikkatini çekmeye çalışan diğer milletvekillerine benzer tasarıları Meclis’e sunabileceklerinin işareti verilmiş olacaktı.
Bu olayda cevabını veremediğim sorular var. Bir genel başkan yardımcısı partisine danışmadan, gerginlik yaratması kesin bir konuda bir tasarı hazırlar mı? Büyük bir öngörü eksikliğiyle hazırlamışsa, görevine devamı tabii midir? Partide herkes birşey olmamış gibi davranıyorsa, acaba toplumsal tepki mi sınanmak istendi? Ben beceremiyorum, buyrun işin içinden siz çıkın!