İTALYAN CUMHURBAŞKANININ ZİYARETİ
İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi’nin altı yüzden fazla işadamı ile birlikte Türkiye’yi ziyareti, sadece Türk-İtalyan ilişkileri açısından değil, dünya siyaseti açısından da önem arzeden bir olaydır. Bir ülkeden bu kadar yüksek sayıda işadamının aynı heyetin bir parçası olarak bir başka ülkeyi ziyaret etmesi basit bir iktisadi ilginin ötesinde, siyasi yönü ağır basan bir olaydır. Bu ilginin kaynağı nedir sorusu hepimiz gibi benim de merakımı uyandırdı. İlginin neden ileri geldiğinin bazı cevaplarını hepimiz biliyoruz. Şu anda ülkemiz yükselmekte olan bir ülke olarak algılanıyor. Yabancı bir uzmana, Türkiye’yi nasıl nitelersiniz diye sorulacak olsa, cevabını aşağı yukarı kestirmek mümkün: Bazı sorunları olmakla birlikte hergün daha iyiye gittiği düşünülen bir ekonomi, gelişme potansiyeli çok yüksek bir piyasa, çalışkan, eğitim düzeyi istenen düzeyde olmasa bile yeterli bulunan genç nüfüs, yabancı sermaye girişine ilişkin olumlu yaklaşımlar, dünya ekonomisine entegre oldukça istikrar kazanması beklenen bir hukuk düzeni ve saire. Ancak bu tür nitelemeler, tüm yabancı aktörlerin Türkiye’ye, özellikle Türk ekonomisine duydukları ilgiyi açıklıyor, İtalya’nın özel ilgisini vuzuha kavuşturmuyor.
Evet, bu ilginin sebebi nedir? İsterseniz sorunun yanıtını aramaya başlamadan önce son yıllarda Türk-İtalyan ilişkilerinin izlediği seyri gözden geçirelim. Günümüzdeki dostluk havası o kadar güçlü bir görünüm veriyor ki, bundan birkaç yıl önce, İtalyanın komünist kalıntısı başbakanı d’Alema’nın Abdullah Öcalan’a kanat gerdiğini, ülkemizi bir nefret havasının kapladığını unutabiliyoruz. Ancak, Türkiye’nin baskısı karşısında İtalyan başbakanı dayanamadı, Öcalan’ı ülkesinden göndermeye mecbur kaldı. Bu olayın önemi, İtalyan Türk ilişkilerinin bir başbakanın iradesini aşacak kadar güçlü olduğunu göstermesidir. Bu sağlam bağların temelinde salt Türkiye’deki İtalyan yatırımları ve Türk-İtalyan ticaretinin hacmi bulunmuyor. Balkanların iki ucundaki ülkelerimizin bu bölgenin istikrarlı olmasında siyaset ve güvenlik açısından ortak çıkarları var. Aynı gözlemin Doğu Akdeniz için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu ortak siyasi ve güvenlik çıkarı algılaması sadece günümüzde değil, Soğuk Savaş döneminde de geçerli idi. Kısacası, iktisadi çıkar birliğini siyaset ve güvenlik algılamaları de perçinliyor.
Bu ana kadar söylenenleri, konuları izleyen herhangi bir gözlemciden duymanız mümkündür Bundan sonra söyleyeceklerim ise biraz farklı. Kendi görüşlerim değil, bir İtalyan uzmanın yaptığı değerlendirmeler. Kendisinin iznini almadığım için adını vermemem gerektiğini düşünüyorum. İtalyan heyetlerinin ziyareti sırasında mıhtelif toplantılar yapıldı. Bunlardan bir tanesi de Dış İşleri Bakanlığımızın düşünce kuruluşu Stratejik Araştırmalar Merkezi ile Unicredito Bankasının desteklediği Limes adlı benzer nitelikli İtalyan kuruluşunun düzenlediği toplantı idi. Araştırmacı, gazeteci, akademisyen, milletvekili ve diplomatları biraraya getiren toplantıda bir İtalyan analistin dediklerini dikkate değer buldum. Bu uzmana göre Avrupa Birliği’nin büyük bir güç oluşturacağı rüyası artık ortadan kalkmıştır. AB’nin İtalya’nın dertlerine çare olması olasılığı pek uzaktır. İtalya’nın Almanya ve Fransa ile eski güçlü bağları kalmamıştır. Buna karşılık, Akdeniz havzasında yeni bir bütünleşme hareketi ortaya çıkmaya başlamıştır. İtalya bu harekete önem vermektedir.
İtalyan uzmanın değerlendirmelerine katılmayabilirsiniz. Örneğin AB’nin çok önemli sorunlarla karşı karşıya olmasına rağmen, bunları yenebileceğini, bir güç merkezine dönüşebileceğini öngörebilirsiniz. İtalyan dostumuzun Almanya ve Fransa hakkındaki söylediklerini, İtalya’nın Fransız-Alman odaklı bir güç merkezine karşısında duyduğu güçsüzlüğün yarattığı bir kızgınlık olarak niteleyebilirsiniz. Avrupa Birliği’nin bu iki ağırlıklı iki ülkesinin İtalya ve İspanya gibi ülkelere karşı sergiledikleri duyarsızlığın ilişkileri serinlettiğini de ileri sürebilirsiniz. Ancak, Akdeniz’de yeni bir bütünleşmenin ortaya çıkarılmak istendiğini, bu olgunun bir miktar mesafe de aldığını inkar edemezsiniz. Bu bütünleşmenin başlıca itici güçlerinden birinin İtalya olduğunun tartışılmasına bile gerek yoktur. Bu bütünleşme projesine, görebildiğim kadarıyla Rusya’dan Akdeniz’e inip oradan dünyaya dağılması öngörülen boru hatları dahi dahildir. Akdeniz havzasındaki bütünleşmenin İtalya’yı hem havza, hem de Avrupa Birliği içinde iktisaden ve siyaseten daha güçlü bir konuma getireceğini söylemek sanıyorum malumu ilam etmektir.
İtalya şanslı bir ülke. Başbakanı, Cumhurbaşkanı, iş dünyası ülkenin stratejik çıkarları etrafında birlikte hareket edebiliyorlar. Bir vizyonu benimseyip, onu gerçekleştirebilmek için ortak gayret gösterebiliyorlar. İtalyan cumhurbaşkanı altı yüzü aşkın iş adamıyla hem iktisadi hem siyasi anlamı büyük bir seyahati gerçekleştirebiliyor. Biliyorsunuz, her ülke aynı beceriyi gösteremiyor. Bazı ülkelerin yöneticileri iktisadi amaçlı işler yapmayı “devlet adamlığına” yakıştırmayabiliyorlar. Diğer bazılarının ise, iş adamı deyince akıllarına daha çok kendilerine siyasi destek veren partizanlar geliyor. Halbuki, İtalyan heyetinin Türkiye’yi ziyaretinin gösterdiği gibi, ulusal stratejiler oluşturmak, onları gerçekleştirmek için birlikte gayret göstermek mümkün.