Prof.Dr.A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Türk dış politikasının son zamanlardaki hareketliliğinden bazen haberimiz dahi olmuyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler aracılığıyla elli iki Türk polisinin Haiti polisini yetiştirdiğini deprem vesileyle öğrendik. Bu ülkeye ilk koşanlar arasında Türk yardım ekipleri vardı. Afganistan’da ordumuzun gösterdiği barışı inşa etme ve koruma başarısı, herkesce örnek gösteriliyor. Dünya sorunlarının görüşüldüğü toplantılarda Dış İşleri Bakanımızın büyük ilgi gördüğünü, çok sayıda yabancı bakanın kendisiyle görüşmek istediğini gazetelerden okuyoruz. Evet, Türkiye artık dünyanın her yanında iktisadi ,siyasi ve sosyal varlığını hissettiren bir ülke. Gelgelelim, dünyanın her yanına yetişen bu ülkenin kendisini yakından ilgilendiren ve başını ciddi sıkıntıya sokması muhtemel olan birkaç sorunu bir türlü aşamadığını inkar edemeyiz.
Şu sırada dış politikamızın üç cephesinde önemli gelişmeler var, hiçbirinde işler rast gitmiyor. İlkin, komşumuz İran nükleer programını sürdürüyor.İran yönetimi, arada müzakerelere yanaşıyormuş gibi gözüküyor, Türkiye de onu destekliyor. Fakat, uzun vadeli değerlendirdiğiniz zaman görüyorsunuz ki, İran zaman kazanmak için uzlaşıcı sözler etmiş, izlenimler yaratmış, fakat nükler programına da devam etmiş. Kısa süre sonra Birleşmiş Milletler’de İran’a karşı sert yaptırımlar uygulanması gündeme gelecektir. Belki Çin bu önerileri veto edecektir. Ama Batılı dostları açısından Türkiye’nin tutumu bir aidiyet sınavı olacaktır. Hükümet, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları açısından tercihini belirlemek zorundadır. Ben çekimserim diyerek durumu geçiştirmeye çalışmanın inandırıcı olacağını düşünmek saflık olur. Ben nükleer silahlı İran’dan Türkiye’nin ne kazanacağını anlayabilmiş değilim, herhalde hükümetimizin bir bildiği var.
İkinci konu Ermenistan’la ilişkiler. Türkiye Cenevre’de Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme protokolleri imzaladı. Ardından Azerbaycanın tepkisi karşısında, Karabağ’da çözüm olsun, sonra onaylayalım çizgisine kayıldı. Başbakanımız bu konuda Azerbaycan’a teminat dahi verdi. Protokollerde böyle bir koşul öngörülmemişti. Açıklanamayan gizli bir anlaşma olduğunu da sanmıyorum. Türkiye’nin sözünü tutamayacağını kestiren Ermenistan, protokolleri kendi usullerine göre Anayasa Mahkemesinden geçirmiş ve parlamentosuna havale etmiştir. Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararında Ermenistan Anayasasının soykırımla ve Türkiye toprakları ve sınırı ile ilgili bazı maddeleri hatırlatmıştır. Türkiye, bunun protokollerde varılan anlayışı ihlal eden bir tutum olduğunu ileri sürüyor. Acaba Ermenistan Anayasası ve da uygulanacak prosedür önceden hiç bilinmiyor muydu? Türkiye’nin tutumu kimseyi tatmin etmiş gözükmüyor. Türkiye, Kafkaslar’da çözümsüzlükten faydalanan Rusya’dan yardım istemekte, Ermenistan çözümü isteyen tarafmış gibi, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaktadır.
Üçüncü sorunumuz Kıbrıs’ta da durum parlak değil. Gerçi anlaşmazlığın altında Rumların uzlaşmaz tutumunun yattığı üçüncü taraflar taraından daha iyi görülüyor ama, bu Avrupa Parlamentosu’nu saçma sapan kararlardan alıkoymuyor. Ayrıca, Kıbrıs’ın üye olarak AB’nin siyasetinde etkili olduğunu unutmayalım.
Dış politikamzıda herşey iyiye gidiyor derken, kendimizi birdenbire büyük sıkıntılarla karşı karşıya bulabiliriz. Şaşırmayalım. İşler sanıldığı kadar iyi gitmiyor.