A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Demokrasi paketi çerçevesinde Kadim Süryani Kilisesi’ne ait Mor Gabriel Manastırı’nın mücavir alanının kilise adına tapuya tescili karşısındaki memnuniyetini açıklayan Mor Filiksinos Yusuf Çetin, duygularını buruk bir şekilde dile getirmiş. Kilisenin İstanbul Metropoliti Sayın Çetin, sözlerinde genel bir probleme parmak basmış; Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının uğradığı eşitsiz muameleye ve mahrumiyetlere işaret ederek, örneğin devlette herhangi bir göreve gelemediklerini, bu ve benzer eksikliklerin giderilmesini beklediklerini dile getirmiş.
Sayın Çetin’e teşekkür etmeliyiz. Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren bir türlü halledemediğimiz bir sorunu bize hatırlatıyor. Cumhuriyetimiz çok uluslu bir imparatorluğun yerine milli devlet kurma projesidir. Ancak, millet tanımının ne olduğu konusunda baştan süregelen bir belirsizlik karşısındayız. Nazari olarak, cumhuriyete vatandaşlık bağıyla bağlı herkes, fark gözetmeksizin, milletin eşit üyesidir. Fiiliyat ise bir hayli farklıdır. Devletin uzun zamandır uyguladığı politikalarda millet Türk-İslam nitelikli bir varlık olarak kavramsallaştırılmış, bu tanıma uymayanlarla ilgili olarak iki politika izlenmiştir. Nüfusun etnik bakımdan Türk olmayan fakat Müslüman olan bölümünün etnik anlamda Türkleştirilebileceği düşünülmüş, o yönde politikalar izlenmiştir. Buna karşılık Müslüman olmayan kesimin hayatı zorlaştırılmış, bu cemaatlerin hicret etmesi teşvik edilmiş, küçülerek uzun dönemde silinecekleri umulmuştur.
Devletin mütecanis bir Türk-İslam toplumu yaratma çabalarının beklenen başarıyı sağlayamadığı karşımızda hala nasıl aşacağımızı tam kestiremediğimiz kocaman bir Kürt sorunu ile karşı karşıya bulunmamamızdan belli. Buna karşılık, Müslüman olmayan cemaatlerin küçülmesini sağlamakta daha “başarılı” olduğumuzu söyleyebiliriz. Türkiye’de Rum nüfus kalmamış gibidir. Diğer cemaatler de Cumhuriyetin kurulduğu dönemle karşılaştırıldığında, bir hayli küçülmüş ve zayıflamış bulunuyorlar. Varlıklarını sürdürmeleri giderek zorlaşıyor. Yine örnek vermek gerekirse, Kadim Süryani kilisesi merkezini Mardin Şam yakınlarında bir yere taşımak mecburiyetinde kalmıştır. Tekrar Mardin’e gelir mi sorusuna, Sayın Çetin, işin zorluğunu vurgulayıp, orada daha özgür olduklarını ve daha fazla destek gördüklerini kibarca hatırlatarak cevap veriyor.
Resmi politikalar aracılığıyla ülkedeki mevcudiyetleri sonlandırılmaya çalışılan topluluklara yabancı ülkeler sahip çıkıyorlar. Bu sefer biz kendi insanlarımızdan kuşkulanıyor, onlara yabancıların uzantısı muamelesi yapmağa başlıyoruz. Tabii, böylece kendi kendini doğrulayan bir kısır döngünün kapısını aralamış oluyoruz. Topluluklar hayatta kalabilmek için dış desteğe muhtaç oluyorlar, onlar dış destek aldıkça, devletimiz onları güvenilmez bularak varlıklarını etkisizleştirmeğe çalışıyor. Bu yaklaşımı sonlandırmamız gerekiyor. Geçmişte geliştirilmiş uygulamaları gözden geçirip yenilemeden, vatandaşları eşit gören bir yaklaşımı benimsemeden, daha demokratik bir ülke olamayacağımızı görmeliyiz.
Hükümetimizin hem daha önceden hem de demokrasi paketi içinde Müslüman olmayan cemaatlere yaptığı jestler görmezden geldiğimiz bir demokrasi ve insanlık ayıbımız için iyi bir başlangıç oluşturuyor. Başka ülkelerin bunlara karşılık vermesini beklemeyelim. Onların kötü örneklerinin bizim davranışlarımızı belirlemesine imkan tanımayalım. Onları bizi örnek almaya davet ederek utandıralım.