A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Geçen yıl olaysız geçirmeyi başardığımız 1 Mayıs İşçi Bayramı, bu yıl İstanbul’da tam bir felaket oldu. Felaketin temelinde işçi sendikalarının bayramı Taksim’de kutlamak istemeleri, devletin de izin vermemesi yatıyor. 1980 sonrası bayramın Taksim’de kutlanması daima kavga konusu oldu. Birçok kutlama için meydanı açmakta naz etmeyen devletimiz, İşçi Bayramı’nın meydanda kutlanmasını sakıncalı buluyordu. Mazeretler icat ederek, kutlamaları engelliyordu. Nihayet geçen yıl iktidarımız Taksim’de kutlamalara izin verdi. Olaysız bir kutlama yaşadık. Sendikalarımız, geçmişin etkisiyle kutlamanın Taksim’de yapılmasına önem veriyor. Geçen yılki kutlamalar bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
Taksim şehrin göbeğinde. Meydanı kalabalıklar doldurunca, kitlenin denetlenmesi ve güvenliğin sağlanması kolay değil. Sonra, kent ulaşımı aksıyor; iş hayatının merkezi olması maddi kayıplara neden oluyor; iş sahipleri ve çevre sakinleri toplantı tamamlanıncaya kadar huzursuz oluyorlar. Bu sıkıntıların özgürlüklerin bir bedeli olarak kabul edilmesi gerek. Toplanmak ve gösteri yapabilmek, demokratik ülke vatandaşlarının kıskançça korudukları bir hak.
Bu yıl inşaat nedeniyle valilik (bunu İç İşleri Bakanlığı, hatta Sayın Başbakanımız biçiminde okuyabilirsiniz) Taksim’de toplanılmasına izin vermedi. Özellikle DİSK ise toplanmakta ısrarlı olduklarını bildirdi. Durumu iki taraf da yönetemediği için, bir krizin ortasına yuvarlandık. Çatışmaya niye gidildi, tahlil etmemiz gerekiyor. Galiba demokrasiye bir türlü uyum sağlayamayan bir kültürün sıkça yaşadığımız sonuçlarından biriyle karşı karşıyayız. Bizim devletimiz ceberrut, halkı iknaya değil, ona hükmetmeye alışkın. Bir karar verince, halkın sorgusuz sualsiz itaatini bekliyor. Üslubu sert. Demokratik yönetimin gerektirdiği toplumu ikna etme, onu dinleme, çare arama, gerekirse kararını gözden geçirme alışkanlığı sergilemiyor. Vatandaş da, devletin doğruluğu kendinden menkul, çoğu zaman iyi düşünülmediği ve keyfi olduğu bilahare anlaşılan kararları karşısında direnmeyi tabii görüyor. Sonuç ortada.
Düşünüyorum; valilik sendikalarla biraraya gelerek konuyu müzakere etse, hatta meydanda keşif yaparak zorlukları anlatsa, gelecek yıl için birlikte burada kutlayalım diye açıklama yapsa, özetle aslında sendikaların gösteri haklarına saygılı olduğunu, onlara yardımcı olmak istediğini, güvenlik sorununa birlikte çare aramaya gayret ettiğini hissettirse, sendikalar bu kadar ısrarcı olurlar mıydı? Sonradan yapılan açıklamalardan anlaşılıyor ki, hükümet zaten güvenlik endişesinde göründüğü kadar samimi değilmiş, meydanı bundan böyle mitinglere kapamak istiyor. Yapılanları haklı göstermek için “marjinal gruplar” diye bir korku unsuruna başvurarak, konuyu güvenlik sorununa dönüştürmek gayretinde.
1 Mayıs’ın sonuçları felaket. Bütün dünyada İstanbul’da olanlar yayınlandı. Ülkemizin demokrasi açısından zaten parlak olmayan imajı zedelendi. Rakiplerimiz, bunu olimpiyatların İstanbul’da yapılmamasından, Volkswagen’in Türkiye’de yatırım yapmayı düşünmemesine, turistler için ülkemizin tehlikeli olduğuna kadar uzanan muhtelif alanlarda kullanacaklardır. Olanlara halkımız da kızgın. “Ceberrut” devletimiz bizi dışarıda imaj, içerde bir demokrasi felaketine sürükledi. İnşallah gereken dersler çıkarılmıştır diyelim!