A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Kürt sorunu dediğimiz zaman bunun genelde sadece Kürtleri ilgilendiren bir sorun olduğunu varsayan bir kabulden yola çıkıyoruz. Nitekim, açılım sürecinin basındaki ve kamuoyundaki tartışmalarına baktığımızda, dikkatler PKK’ya odaklanıyor. Merak edilen konular arasında Abdullah Öcalan’ın sözünü bütün örgüte geçirip geçiremeyeceği; Kandil’in ve Avrupa’nın nasıl davranacağı; silah bırakmayacak bir azınlığın silahlı mücadeleye devam edip etmeyeceği var. Bunların hepsi üzerinde durulması gereken sorular. Ancak aynı derecede önemli olan Türk sorunu ile karşı karşıya bulunduğumuzu da görmemiz gerekiyor. Kamuoyu yoklamaları, basındaki hava sürecin yaygın destek bulduğunu gösterse de, toplumda yaygın mutabakat oluşması sadece konunun kamuoyunda destek bulmasından ibaret değildir. Toplumdaki önemli paydaşların ikna edilmesi gerekiyor. Hatta başkalarının düşüncelerinin kendisi için önem taşımadığını belirtmek, onları küçümsemek alışkanlığı sergileyen Sayın Başbakanımız bile geçen gün açılımın başarılı olması için diğer partilerle görüşmenin, onları ikna etmenin önemini vurguladı. Herkes ikna edilebilir mi? Tabii ki hayır. Ama herkesle konuşmak, görüş alışverişinde bulunmak; onların düşüncelerini, endişelerini, korkularını anlamaya çalışmak; mümkünse bunları gidermek iyi yönetimin kuralları arasındadır. Bu yaklaşımın başlangıç noktası herhalde sert, muhaliflere saygısızca yaklaşan hitaplardan, değerlendirmelerden kaçınmak olsa gerektir. Pekiyi, bu yapılıyor mu? Maalesef, gerek iktidarın gerek muhalefetin her zaman bu hususları gözettiğini söyleyemiyoruz. Bitirdiğimiz hafta içinde bir başka soruna daha şahit olduk. Aslında sorunun varlığı belliydi de, açık seçik ortaya çıkmamıştı. Artık bütün açıklığıyla görülüyor ki, açılımda ve çözümde önemli paydaş olması beklenen ana muhalefetimiz bu rolü oynamaya hazır değildir. Parti ortasından çatlamış gözükmektedir. Bir yanda içinde genel başkanında yer aldığı ve süreci destekleyenler, diğer yanda konuyu bir asayiş sorunu olarak algılayan ve etnik farklara yer vermeyen düşüncenin temsilcileri. Her parti içinde farklı görüşler olabilir, çoğu partinin liberal ve muhafazakar kanatları vardır ama parti genel başkanı tarafından ifade edilmiş bir parti politikası varken, bunun tamamen inkarı anlamına gelen beyanlar veren kişi ve kesimlerin sürekli faaliyeti, bizleri partinin belirlenmiş ve kararlılıkla uygulayacağı bir politikası olmadığı sonucuna götürür. Böyle bir partiyle ülkenin en can alıcı sorununu çözmek için işbirliği yapılması olanaksızdır. Sonuçta, parti kendisini çözüm sürecinin dışına çıkarmış olur, etkisini kaybeder. Kürt sorununun çözülmesi için, ana muhalefetimizin de süreç içinde yer alması gerekiyor. Bunun için iki durumun gerçekleşmesi zorunludur. İlkin, ana muhalefetimizin lideri kararlılık sergilemeli, partisini sürecin dışına çekmek isteyen partilileri disiplin altına almalıdır. Partinin Türkiye’nin en önemli sorununun çözümüne katkısı parti içi didişmelerle heder edilmemelidir. İkinci olarak, Sayın Başbakanımız da muhalefeti sürece katmanın gereklerini yerine getirmeye gayret göstermelidir. Görüyorsunuz, Kürt sorununun çözümü için bazı “Türk” sorunlarının da çözülmesi lazım.