SİYASET PENCERESİ
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ
İlter TURAN
Gazete haberlerine göre Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt kısa süre önce yaptığı bir konuşmada Atatürkçülük yerine Atatürkçü Düşünce Sistemi ibaresini kullanmış. Yapılan yorumlar, ülkemizde Atatürk düşüncesinin benimsenmesi ve yaşatılmasında önde gelen konumda bulunan Silahlı Kuvvetlerimizin, Atatürkçülük adı altında yürütülen dogmatizmden kendini ayrı tutmak için bu yeni deyime ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor. Hernekadar, komutanlarımızın çoğu zaman sözlerini çok titizce seçerek kullandığı bilinirse de, yine de henüz Kara Kuvvetleri Komutanımızın yeni bir yaklaşım sergileyip sergilemediği konusunda aceleci davranmamak gerekiyor. Ancak, yapılan yorumlar muhtemeldir ki, soyut bir ortamın ürünü olmayıp, Ankara mahfillerinde dile getirilen ve tartışılan konuları yansıtmaktadır.
Atatürk’ün düşüncelerinin günümüz koşulları içinde yorumlanması gereği apaçık ortadadır. Bugün Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin azımsanmayacak bir bölümü, dünyadaki değişimleri algılamak ve anlamlandırmaktan uzak, ülkenin ileriye gitmesine ne gibi katkıda bulunacağı açıklanmaya muhtaç, Atatürk’ün düşünce sistematiği ile ilgisi kolay kurulamayan görüşleri savunmalarına rağmen, Atatürkçü olduklarını ileri sürmekte ısrar etmektedirler. Bu kişiler çoğu zaman toplumda sosyal, siyasi ve ekonomik değişmeler sonucunda meydana gelen yeniden güç dağılımında kayba uğrayan ve uğramaya devam eden zümreler içinde yer almakta, devlete sığınarak güçlerini devam ettirmeye çalışırken, kendi konumlarını korumak için Atatürkçülük adı altında ideolojik savuma cepheleri oluşturmaktadırlar.
Atatürk bir eylem ve siyaset adamı olduğu için, kişi hangi düşünceyi savunursa savunsun, Atatürk’ün bir zaman bir yerde söylediği bir söze ya da yaptığı bir işe atıfta bulunarak, Atatürk’ün tamamen kendisi gibi düşündüğünü iddia etmesi pek zor değildir. Hatırlanacağı üzere, Necmettin Erbakan Hocamız bile Atatürk bugün yaşasaydı mutlaka Refah partili olurdu veya benzeri bir söz söyleyerek, ciddiyetsiz yorumların her zaman mümkün olduğunu adeta tescil etmiştir. Tabii, yapılması gereken Atatürk’ün tek tek söz ve davranışlarını ileri sürerek Atatürkçülük şudur veya budur demek değil, konuya bir bütünsellik içinde yaklaşarak, ardında yatan düşünce sistematiğini saptamaya çalışmaktadır.
Bu yapılınca, karşımıza bugün karşılaştığımız gibi dogmalar değil, kendi içinde tutarlılık sergileyen ve değişik durumlarda yorumlanmaya elverişli bir ilkeler manzumesi çıkacaktır. Akılcılık, insanın kendi kaderini kendisinin belirleyeceği inancı, ulusal bağımsızlığın korunması, değişimcilik, çağdaşlık, uluslararası ilişkilerde barışçıl yöntemlerin aranması, herhalde bu ilkelerin önde gelenlerinden bazıları olacaktır. Daha ayrıntılı bir çalışma yapılıp, bir liste oluşturulabilir, belki de yapılmış ve oluşturulmuştur.
Son zamanlarda Atatürkçü olduğunu iddia ederek ortaya çıkan zevatın Atatürkçü düşünce sisteminden yola çıkarak düşünce ve eylemlerini şekillendirmekten ziyade, kendi siyasi ve siyasa tercihlerini sanki Atatürk’ün emriymiş gibi meşrulaştırma çabaları içinde olduklarını söylemek sanıyorum pek yanlış bir teşhis olmayacaktır. Maalesef bu tavrın başlıca müsebbibi 12 Eylül olmuştur. 12 Eylül darbesi, Türkiye’yi bir yandan komünizmin diğer yandan dinci ve ırkçı düşüncelerin saldırısı altında buldu. Bu dogma saldırısına cevap vermek için Atatürkçü düşünceyi de bir dogmaya dönüştürmeye çalıştı. 12 Eylül yönetimine göre gençlerin saplandığı diğer “yanlış” dogmalardan kurtulması, onlara “doğru” dogmanın aşılanmasına bağlıydı. Aslında olmayan bir dogma yaratıldı, medyada işlendi, okullara sokuldu, dogmanın gençlere benimsetilmesi üniversitelerin başlıca misyonlarından birisine dönüştürüldü.
Dogmalar, devletin gücü kullanılarak topluma aşılanmak istenince, daima bu dogmaya sahip çıkarak kendi siyasal güçlerini arttırmaya çalışanlar peydahlanır. Bizde de farklı olmadı. Bir kısım insanlar kendilerini Atatürkçü ilan ederek, “doğru” ideolojinin adamı olduklarını ileri sürmeye, başkalarının yaptıkları hakkında ideolojik açıdan ahkam kesmeğe, kendi gündemlerini Atatürk adına meşrulaştırarak karşı çıkanları baskı altında tutmağa, “doğru” düşünceyi savundukları için kendilerine ayrıcalıklı bir konum talep etmeğe yöneldiler. 12 Eylül koşullarından uzaklaşıldıkça, bu zevatın giderek önemini yitirdiklerini, ciddiye alınmamaya başlandıklarını bilmem söylemeye gerek var mı? Ancak, topluma dönük saygısız tavırları ve ayrıcalıklı muamele talepleri, Atatürk’ün düşünce sistemine gönülden bağlı nice insanımızı rencide etti.
Atatürkçü düşünce sistemine dönmeyi öngören, ve kendine Atatürkçü sıfatı takıp da topluma kendi düşünceleri yönünde hükmetme özleminde olanların toplumda Atatürk’e duyulan gönül bağlılığına halel getirmemelerini sağlamaya dönük her girişim desteklenmelidir. Atatürk’ün Atatürkçü ideologların tahakkümünden kurtularılarak topluma kazandırılmasını herkesi sevindiren bir gelişme olacaktır.