YENİ BİR LAİKLİK ANLAYIŞI GEREK!
İlterTURAN
siyaset penceresi
Biliyorsunuz, kamplaşmış durumdayız. Kimimiz laiklik elden gidiyor diye endişelenirken, kimimiz esas şimdi laik toplum olmaya yöneldiğimizi iddia ediyor. Bu tutumlardan ikisi birden doğru olamaz, ikisi birden yanlış olabilir. Gelin, laiklik nedir sorusundan başlayalım. Geçmişte bize din ve devlet işlerinin ayrılması diye öğretildi ama bu yetersiz. Daha doğru tanım, devletin tüm dinlere eşit mesafede durması, bir dini diğerine tercih etmemesidir. Örnekle anlatacak olursak, laik bir sistemde kamu fonlarından bir dinin mensuplarını yararlandırıp, diğerlerini yararlandırmamak olmaz. Ya hiçbir dine, mezhebe destek verilmez ya da hakkaniyet ölçülerine göre hepsine verilir.
Laik olduğu ileri sürülen ülkemizdeki duruma bakalım. Devlet bütçesinden en büyük payı alan kurumlardan birinin adı Diyanet İşleridir. Şayet karşımızda değişik din ve mezheplere hakkaniyete uygun destek sağlayan bir kurum olsaydı, birşey söylenemezdi. Ama iş öyle değil. Bu kuruluş toplumda bir dinin bir yorumunun yerleşmesi için taraf. Bakıyorsunuz, Alevi köylerine, köylülerin istememesine rağmen cami yaptırıp, imam atıyor, aklısıra onları doğru yoruma yönlendirecek. Bakıyorsunuz, Milli Eğitime bağlı okullardaki din dersinin içeriğinin kendisinin temsil ettiği mezhebin inanç ve tatbikatından oluşması tabiidir diyor, hatta AİHM’nin Sünniliğin öğretildiği derslerin din kültürü dersi olmadığı kararında kendisine danışılmadığından öfkeleniyor. Cemevlerinin ibadethane sayılmaması da bu kuruluşun marifetidir. Kişinin kendi inancını nasıl yaşayacağını da belirlemeye talip.
Laik olduğu rivayet edilen ülkemizde İmam Hatip okulları var, Sünni-Hanefi öğretisi ve tatbikatını aktaran kurumlar. Bütün dünyanın ihtiyacını defa karşılayacak mezun veriyorlar. İşlevleri meslek adamı yetiştirmekten uzaklaşmış, dini liselere dönüşmüş. Devlet bir mezhep lisesi sistemini finanse ediyor. Mezunları, sanki meslek liseliymiş gibi muamele görmekten şikayetçiler. Üniversite giriş sisteminde kopardıkları kıyamete şaşmamak gerek.
Bizim “laiklerimiz” yanlış varsayımlar üzerine kurulu bir laikliği savunurken, başörtüsüne takılıp kaldılar. Halbuki, başörtüsünü sorunlaştıran kocaman bir yapı var. Başörtüsü sonuç. Esas sorun devletin bir dinin tek yorumunu zimnen resmi din kabul etmiş olması ve ona göre yapılanmış olmasıdır. Zamanında devlet dini alanı denetlemek amacıyla teşkilatlanmış; siyasette cereyan edenlerden bağımsız olarak, dini laikliğe uyumlu “çağdaş” bir çizgide tutabileceği sanılmış. Olanlarsa tam tersi. Siyasete egemen olan tercihler, devletin din alanındaki olanaklarını toplumda bir mezhebi egemen kılma yönünde kullanmaktadır. Ayrıca, devletin din alanındaki faaliyeti, devlet dışındaki tarikatları, şeyhleri, tekkeleri filan da ortadan kaldırmış değildir. Tersine onların da daha rahat geliştiği ve siyasete ağırlık koyduğu bir ortam oluşmuştur.